Tualim.net

Tualim.net (http://www.tualim.net/)
-   Orta Asya (İslam Öncesi) Türk Sanatı (http://www.tualim.net/orta-asya-islam-oncesi-turk-sanati/)
-   -   Uygur Sanatı (http://www.tualim.net/orta-asya-islam-oncesi-turk-sanati/773-uygur-sanati.html)

Tualim 02.04.09 21:10

Uygur Sanatı
 
Uygur Sanatı
Selenga nehrinin doğu kıyısında Göktürk'lere bağlı olarak yaşıyan Uygurlar 745 de Göktürklerin yerine geçerek, Uygur devletini kurmuşlardır. Kurucusu Alp Kutlug Bilge Kağan, merkezleri ötügen yaylasında Karabalgasun şehridir. Ondan sonra gelen Mayunçur adına bugünkü Moğolistanın kuzeyinde Şine-Usu köyü kıyısında bir kitabe dikilmiş, bu uzun kitabede Uygur devletinin kuruluşu, genişlemesi, kendisi ve babası Kutlug Bilge'nin zaferleri yazılmıştır.

Uygurlarda en çok sevilen din Budizm'di. 630 da Uygurlar daha bugünkü Moğolistan'ın kuzeyinde yaşarken bile, Budizm rağbette idi. Göktürk alfabesiyle Uygurca aynı zamanda Çince ve Soğd'ca olarak yazılmış olan 832 tarihli Karabalgasun kitabesinde, imparatorluk devrinde Uygurların Mani dinine girdiği ve eski dini tasvirleri yaktığı, 762 de Bögü Kağan'ın bunu devlet dini haline getirdiği belirtilir. (Burada Göktürk alfabesi ile yazılan kitabe silinmiş olduğundan onun pek az kısmı okunabilmektedir. Çince ve Soğd'ca olanlar daha iyi durumdadır. 840 da başkentleri Karabalgasun, Kırgızların eline geçtiğinden Uygurların büyük kısmı Tarım bölgesine geçip Hoço'da yeniden devlet kurmuşlardır. Burada Uygurların tekrar Budizme döndüğü anlaşılıyor.

Turfan resimlerinde ve sonraki Uygurca yazmalarda pek az Maniheist metin vardır. Buda dini Uygurlarda edebiyatı da geliştirmiştir. Sanskritçe, Toharca, Soğd'ca ve Çince'den metinler tercüme edilmiştir. Tercüme için bir tek orijinal metinle yetinilmeyip Budizmin klasik dillerindeki çeşitli versiyonlar karşılaştırılıyordu. Mani dini metinlerini aynı derecede etraflıca ve aynı hakimiyetle Türkleştirmek mümkün olmamıştır. Göktürk yazısından sonra Uygur yazısı kullanılmış Budist metinler bu yazı ile yazılmıştır. Uygur yazısı iyice geliştirilmiş halde bütün Türk boyları tarafından kullanılmıştır.

Moğollar ve ilhanlılar zamanında da aynı yazı kullanılmıştır. Moğollar Uygurlara son vermekle beraber onların kuvvetli kültürlerine tâbi olarak Uygur yazısını almışlar, Uygur kâtipleri ve devlet adamları bütün sivil idareyi ellerine geçirmişlerdir. Moğollar Türkleşmeye başlamış ve kısa zamanda tamamen Türkleşmişlerdir. Timur'un tüzüğü ve Altın Ordu yarlıkları hep Uygur yazısıyla yazılmış, onbeşinci yüzyıl sonuna kadar resmî ve devletlerarası yazışmalarda, paralar üzerinde Uygur yazısı devam etmiştir. Uygurların kitapları kâğıt üzerine yazılıp basılıyordu. Bu Çin kâğıdından farklıdır.

Uygurların kendi kâğıt imalâtları olduğu bir gerçektir. Yazı aleti, kamış kalemdi. Daha önemsiz yazılar Çin fırçası ile yazılırdı. Budist metinlere ihtiyaç fazla olduğundan, baskı da kullanılırdı. Uygurlar IX. ve X. yüzyıllarda Çinlilerin, blok baskı ile çoğaltma tekniğinden farklı bir baskı sanatı bulmuşlar, sert ağaçtan tek tek, hareketli Uygur harfleriyle kitap basmayı ilk olarak gerçekleştirmişlerdir. Kazılar sonunda torbalar içinde böyle harfler ele geçirilmiştir.

Uygurlarda pandomim, bale, şan, orkestra ve iptidaî şekilde tiyatro da vardı ki, o zaman için Cinlilere çok tipik ve cazip görünmüştür. Hikâye anlatma sanalı da çok ileri idi. Yazılmış şekillerden anlaşıldığına göre, bunların Türkçe versiyonları dramatik bakımdan Çıncelerden çok daha üstündür.

XIX uncu yüzyıl sonlarına doğru, Turfan, Hotan, vb. eski Türk şehirleri dolaylarında elyazmaları ve sırlı çömlekler gibi, eski eserlerin, bu arada da Kaşgar Rus konsolosunun koleksiyonunun satılması, birkaç arkeologun dikkatini çekti. Grümvedel tarafından başlanıp 23, Von Le Coq tarafından devam edilen kazılar büyük sanat değeri olan bir takım eserleri meydana çıkardı. Yer altında, Buda tapınakları harabeleri, hayran olunacak tazelikte fresklerle süslü duvarlar, sanatçı hüneri ile islenmiş vazolar, yazmalar ve minyatürler keşfedildi.

Bütün bu eserler Berlin Müzesine taşındı, ve burada «Turfan salonu» adı verilen bir salona yerleştirilip sıralandı ve düzenlendi. Tabiî büyüklükten biraz daha büyük ve kırmızı zemin üstüne renkli olarak yapılmış figürler ince bir sanat zevki ile işlenmiştir. Budizm ile Manıheizmle ilgili dinî sahneleri tasvir etmektedir. Eller, ayaklar ve elbiselerin kıvrımları harikulade bir şekilde işlenmiştir. Bu freskler Altıncı Yüzyıla kadar çıkar, ama. Buda figürleri daha sonraki bir devre (Dokuzuncu Yüzyıla) aittir.

Çinliler gibi, Uygurlar da kitap basmasını bilirlerdi. Uygurların memleketi büyük bir kültür merkeziydi; Türk sanatı öteki bölgelere buradan yayıldı Bu .sanat Bulgar Türkleri tarafından ta Avrupa'ya götürüldü. Macaristan'daki Nagy Szent Mikleeh’ta bulunup. Atillâ hazinesine ait diye gösterilen sanat eşyaları, buraların Macar istilâsına uğraması üzerine, Bulgar Türkleri tarafından bırakılmış eşyalardan başka bir şey değildir. Bu eşya madenden ve altından yapılmış sürahilerden ibriklerden, tepsilerden ibarettir. Bu eşya üzerinde Orhon harfleriyle yazılmış yazıtlar vardır. Viyamı Üniversitesi eski profesörlerinden Heınrieh Glück bu eserle Orta Asya Türk sanatı eserleri arasında karakter birliği görmektedir. Osmanlıların. Macaristan'da bulunan ibriklere biçim bakımından benziyen ibrikler yaptıklarını görüyoruz. Topkapı müzesinde Osmanlı devrine ait bu biçimde ibrikler vardır.

Türk kabileleri Çin'e sık sık hücum ederler, sonra, bir takım Çin sanat eserlerini alıp ülkelerine götürürlerdi. Bazan de Türkler Cin krallığının ücretli askerleri olarak başka bir kırallığa karsı dövüşürler, bu yolla Çin'e girerlerdi. Onun için, bu memleketin sanatını tanımışlardı. Bu Türkler, ülkelerine dönerken, bir takım sanat görüşleri ve süsleme örnekler: de getirmişlerdi. Bulutun, ejderin. Taoti'nin. Anka kuşunun ve daha başka sembolik hayvanların üslûplaştırılmasından gelen süsleme motifleri her iki ülkede adeta birbirinin aynı idi.

Öte yandan. Cinden ticarî mübadele yolu ile ithal edilen kumaşlar, seramikler, minyatürler- ve sanat eşyaları, bu ülkenin sanat geleneklerini Türkler arasında yaymıştı. Zaten. Çin sanatı da Türklerin yabancısı oldukları bir sanat değildi. Ağaç islerinde kullanılan bambuların bir araya getirilmesini hatırlatan düz çizgili süsleme Çin'de ve Orta Asya'da bol bol rastlanan bir takım motiflerdi. Çın sanatı ile Türk sanatı arasındaki bu benzerliği Turfan'da bulunan minyatürlerde de açıkça görüyoruz.


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 18:32.

Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0 RC 2
Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.