Tualim.net  

Go Back   Tualim.net > Sanat Tarihi > Türk Sanat Tarihi > Osmanlı Sanatı

Osmanlı Tuğraları

Osmanlı Sanatı kategorisinde açılmış olan Osmanlı Tuğraları konusu , ...



Konu Bilgileri
Konu Başlığı
Osmanlı Tuğraları
Konudaki Cevap Sayısı
0
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
12294

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 09.01.10, 05:37   #1
Kullanıcı Profili
Moderator
Avatar Yok
Tualim.NetGökkuşağı
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Oct 2009
Yaş: 42
Üye No: 375
Mesajlar: 1.918
Konular: 1568
Bulunduğu yer: Ankara
Standart Osmanlı Tuğraları

Osmanlı Tuğraları



Tuğra Osmanlı sultanlarının gözalıcı kaligrafik nişan veya arması, bir çeşit imzasıdır. Sultanın ve babasının adını ve çoğunda el muzaffer daima dua ibaresini içerir. Örneğin Kanuni Sultan Süleyman’ın tuğrasında “Süleyman şah bin Selim şah han el-muzaffer daima” yazmaktadır. “bin” “oğlu” demektir. Tuğra bizatihi sultan tarafından yazılmayıp nişancı veya tuğrakeş veya tuğranüvis denilen görevlilerce yazılırdı. Sultanın mühürlerine de kazılmıştır. En eski Osmanlı tuğrası ikinci Osmanlı sultanı Orhan Gaziye aittir. Birinci sultan Osman Gaziye ait bir tuğraya günümüze dek hiçbir yerde rastlanmamıştır. Bu nedenle 36 Osmanlı padişahı ama 35 Osmanlı padişah tuğrası vardır. Tuğralar, Osmanlı devletinin kuruluşundan yıkılmasına kadar çok çeşitli yerlerde kullanılmış, hat sanatında bir kol olmuş ve resmi görevini tamamladıktan sonra tarihe mal olmuştur. Halen hat sanatını icra edenlerce sanatsal amaçlı olarak yaşatılmaktadır.

Önceleri fermanlar gibi pek çok resmi evrak üzerine resmiyet kazandırmak için çekilen tuğra daha sonraları hükümdarlık (hanedan) sembolü olarak paralar, bayraklar, pullar, resmi abideler, resmi binalar, camiler ve saraylarda da kullanılmıştır.

Tuğra tek başına Osmanlı kültür, sanat ve egemenliğini temsil eder. Türklere özgüdür. Türklerin bin yıllık Orta Doğu egemenliğinin mührüdür. Özellikle Türkiye dışındaki yabancılar arasında, Osmanlı denince tuğra akla gelir. Tuğranın şekli kendine mahsustur. Ne herhangi bir şey tuğraya benzer, ne de tuğra herhangi bir şeye. Her tuğrada bir yandan alışılmış tuğra şeklini korumak, diğer yandan her sultanın künyesini bu şekille barıştırmak. Zor sanat. Orhan Gazi’den Sultan Vahideddin’e kadar tekrarlanan ve değişen parçalarla tuğraların evrimini izlemek çok ilgi çekicidir. Tuğra bir güç ve egemenlik simgesi olduğu için belgelerin başında yer alır, sonunda değil...

Tuğra kelimesi Osmanlıdan önceye dayansa da ve yine tuğra benzerleri daha eski Türk devletlerinin belgelerinde kullanılsa da Osmanlı tuğralarının kendilerinden öncekilerle isim benzerliği dışında ortak yanı pek yoktur. İlk Osmanlı tuğrasının sahibi Orhan Gazinin tuğrasında yazılı Orhan ve Osman kelimelerinin yazılış şekli kendinden sonra gelen tuğraların iskeletini oluşturmuştur.

Tuğralar bir arma olarak olgunlaşmış halini aldıktan sonra hattatlar sanatsal boyuta geçerek hep daha güzelini yazmaya çalışmışlardır. Sanatsal tuğra tabloları halinde padişah tuğraları dışında yakın zamanlarda Kur’an-ı Kerim’den ayetler, hadisler, dualar, şahıs isimleri vb. de yazılmıştır.

Bir padişahın tuğrası kabul gördükten sonra saltanatı boyunca içeriği değişmezdi. Ancak farklı ellerden farklı çıkan tuğralar da elbet olurdu. Bir Osmanlı belgesinin tarih tesbitinde, varsa üzerindeki tuğranın sahibinin bilinmesi çok yardımcı olur. Hatta tuğradaki nüanslar tarih aralığını daha da kısaltır.

TUĞRANIN BÖLÜMLERİ



Sere (Kürsü): Tuğranın en altında bulunan ve asıl metnin yazılı bulunduğu kısımdır.

*Beyze’ler (Arapça: yumurta): Tuğranın sol tarafında bulunan iç içe iki kavisli kısımdır.

*Tuğ’lar: Tuğranın üstüne doğru uzanan “elif” harfi şeklindeki uzantılardır. Her zaman elif değillerdir. Bazen harf de değillerdir. Yanlarında yer alan flama şeklindeki kavislere “zülfe” denir.

*Kollar (hançere): Beyzelerin devamı olarak sağa doğru paralel uzanan kollardır.

Bazı tuğralarda sağ üst boşlukta ilgili padişahın “mahlas”ı da görülür.

Anonim olarak üç tuğ Osmanlı İmparatorluğu’nun üç kıtaya hakimiyetini, küçük beyze Karadenize hakimiyetini büyük beyze Akdenize hakimiyetini temsil eder

Olgunlaşmış bir tuğrada iki beyze ve üç tuğ yer alır. İçerik metni bunları karşılamazsa bazı tuğralarda esas metinle ilgili olmayan şekiller de yer alır ki, bunlar klasikleşmiş tuğra şeklini korumak ve kendinden önceki tuğraya benzetebilmek için eklenmişlerdir. Bir anlam ifade etmezler.

Sultan II. Abdülhamid'in Tuğrası Ağaç Oyma






Yavuz Sultan Selim Tuğrası



Orhan Gazi Tuğrası



Sultan Murad Hüdavendigar



Sultan Yıldırım Bayezid



Sultan Çelebi Mehmet



Sultan İkinci Murad



Sultan İkinci Abdülhamid



Sultan Birinci Mustafa



Sultan Birinci Ahmed



Sultan Abdülaziz



Sultan İkinci Bayezid



Sultan Birinci İbrahim



Sultan Dördüncü Mustafa



Sultan Üçüncü Murad



Sultan Mehmed Reşad



Sultan Birinci Abdülmecid



Sultan Üçüncü Selim



Sultan İkinci Mahmud
__________________


Gökkuşağı
Gökkuşağı isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
osmanlı, tuğraları


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Osmanlı Evi Müzesi Renklerin Dansı Müzeler 0 28.06.12 02:35
Osmanlı Tersanesi Kaymakamlık Sanat Galerisi Telefon ve Adresi Muğla - Muğla Osmanlı 7 Renk Sanat Galerileri 0 17.02.12 02:55
Osmanlı Bankası Müzesi Telefon ve Adresi İstanbul - İstanbul Osmanlı Bankası Müzesi T 7 Renk Sanat Galerileri 0 31.12.11 18:02
Osmanlı Su Mimarisi Renklerin Dansı Osmanlı Sanatı 0 04.11.09 03:41
Osmanlı Tiyatrosu Tualim Tiyatrolar, Tiyatro Oyunları (Skeçler ve Piyesler) 0 07.06.09 15:54


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 13:22.


Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0 RC 2
Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.