Tualim.net  

Go Back   Tualim.net > Sanat Tarihi > Sanat Tarihine Giriş

Sanat Tarihine Giriş Sanat nedir; sanatın ortaya çıkışı; sanat tarihinin diğer bilim dallarıyla olan ilişkileri; sanat tarihinin içerdiği konular.

1940’larin Türk Resmini Yönlendiren Ve Etkileyen Başlica Gelişmeler

Sanat Tarihine Giriş kategorisinde açılmış olan 1940’larin Türk Resmini Yönlendiren Ve Etkileyen Başlica Gelişmeler konusu , ...



Konu Bilgileri
Konu Başlığı
1940’larin Türk Resmini Yönlendiren Ve Etkileyen Başlica Gelişmeler
Konudaki Cevap Sayısı
0
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
3139

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 28.03.09, 18:04   #1
Kullanıcı Profili
YÖNETİCİ
 
Tualim - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Tualim.NetTualim
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Feb 2009
Üye No: 2
Mesajlar: 1.665
Konular: 1221
Bulunduğu yer: İstanbul
Standart 1940’larin Türk Resmini Yönlendiren Ve Etkileyen Başlica Gelişmeler

1940’LARIN TÜRK RESMİNİ YÖNLENDİREN VE ETKİLEYEN BAŞLICA GELİŞMELER
Resim sanatının gelişim sürecinin batı ile ilişkilerin süreciyle bağıntılıdır. Bu dönem tarihine kadar uzanabilir. Bu ilişkiler, geleneksel kalıpların kırılmasıyla fazlaca etkili olmamıştır. Zaman zaman resmimizin iki boyutlu şemasına belli belirsiz bir üçüncü boyut kavramı eklenmemişse de, kökten bir başkalaşmanın yerleşmesi için, bu başkalaşmayı hazırlayacak toplumsal, kültürel değişimler süresini beklemek gerekmektedir.Bu köklü dönüşümler 18.yy içinde başlamıştır. Önceleri Osmanlı çevresinde ilgi görmeye, merakla izlenmeye başlayan Avrupa sanatı bu yüzyılda yavaş yavaş halk içine de sızma aşamasına ulaşmış,böylece toplumda yeni bir beğeni düzeyi olmuştur. Bu düzeyin oluşumunda “Boğaziçi Ressamları” olarak anılan batılı sanatçılar grubunun büyük bir payı vardır. Daha çok duvar resmi biçiminde gelişen bu ilk batılı resim kavramları, minyatür geleneğini henüz bütünüyle geride bırakmamıştır. Osmanlı sanat dünyasında bir tür geçiş niteliği gösterir. Tanzimat ve ıslahat hareketlerinin, meşrutiyet dönemlerinin amacı Osmanlı Devletine Avrupai görüş ve anlayış getirmekti. Batının uygar kurumları benimsenirken, bu kurumun özünü oluşturan ekonomik düzenin temelleri de yavaş yavaş atıldı. Batılı resim kavramlarının eğitim düzeyinde ilk kez 1793 (Topçu okulu), daha sonra da 1835 ( Harp okulu)’ nda uygulanmıştır. Türkiye de batılı resim deneylerinin ortalama 200 yıla yaklaşan bir sürekliliği söz konusudur.. Bir önceki kuşağın bir sonraki kuşağa aktarıldığı görsel değerler süreklilik gösterir ve yeni değerler ancak bu süreklilik içinde belli bir yere oturtulabilir. Sanatçı o koşullardan doğal biçimde de etkilenir ve kendisini bir sonraki kuşağa bağlayacak kültür değerleri de ancak o koşullarla açıklanabilir.. Cumhuriyetin 1920’lerden sonra getirdiği yeni dünya görüşü, yaşam felsefesi ve düşünce biçimi doğrultusunda kültür ve sanat değerlerinin sürekliliğiyle bağlantılı oluşu ise daha da bir önem kazanıyor.1940’lardan sonra resmimizde açık olarak özgünleşme, yöreselleşme ulusal bireşimlere ulaşma çabaları izlenmiş, kaynağa dönüş eğilimleri değişik yöntemlerle kendini göstermiştir.. Ortalama yarım yüzyıldır bize özgü resim kavramları tartışılmıştır. Bu görüşleri belirtmekte yarar var:.. Çağdaş, özgün ya da ulusal bireşimlere varmayı halkbilim(folklor) kavramlarından basit bir hareket olarak algılayanlar, ..Bu tür bireşimlerin her şeyden önce bir özümseme sorunu sayılması gerektiğini düşünenler,.. Çağdaş Batı resim dünyası içinde ayrıcalıklı bir Türk resminin gerçekleşmesini bütünüyle bir özgünleşme sorunu sayanlar.Cumhuriyetin ilanından sonra batılı dünya devletlerinin seviyesine ulaşmak için bir dizi önlem alınmış ve proje üretilmiştir.. Bütün hareketlerin ilk adımında ‘halkçılık’ temel ilkedir.1932’de kurulmuş olan Halkevleri,halkın düzeyini yükseltmek, kültürünü geliştirmek amacını üstlenmekteydi. İsmet İnönü “Halkevlerinin çalışma kolu arasında güzel sanatların gelişmesini ve yaygınlaşmasını sağlayacak, özellikle genç yeteneklerin belirmesine ortam hazırlayacak bir güzel sanatlar kolu da vardı.” Diyor ve kendi deyimiyle “ Bütün yetenekleri geliştiren bir mihrak” olarak görüyordu. Kurulduğu yıldan başlayarak ‘amatör resim ve fotoğraf sergileri’ düzenleyen halkevleri güzel sanatlar kolu, resim olaylarının gelişmesinin geniş kesime ulaşmasını gerçekten etkilemişti. Muhip Dranas bu sergilerin önemini yazılarında sık sık deyinmişti ve bu “resmi sergilerin ve dağıtılan ödüllerin küçümsenmeyecek bir düzeyi bulduğunu, tablo satın almak için bakanlık bütçelerine ödenekler konulduğunu” belirtiyor ve ‘maarif vekaleti’ne bağlı olarak ‘teşkil edilen’ güzel sanatlar umum müdürlüğünün de başarı da etkili olduğunu” savunuyordu. 1940’ların sanat çerçevesini belirleyen üç önemli aşama vardır. Bunlardan ilki, resim ve heykel müzesinin kurulması, ikincisi, yöresel Türk resminin doğması adına atılan büyük adımlar, üçüncüsü ise açılan sergilerdir.









  1. İstanbul resim ve heykel müzesi:
  1. Batılı anlamda resmin ilk önemli yapıtlarının belirmeye başlamasıyla İstanbul da ilk plastik sanatlar müzesinin kuruluşu arasında ortalama yarım yüzyıllık bir süre söz konusudur. İstanbul da bir müze kurulmasına ilişkin çabaların başlangıcı 1917-1919 yıllarına rastlar. Ayasofya mozaiklerinin açılmasında emeği geçmiş olan Halil Edhem, bu tarihlerde “resim eserleri müzesi hakkında tüzük tasarısı” hazırlamıştır. Bakanlar kurulunun imzalarını da taşıyan bu tasarının ilk maddesi “İstanbul da resim eserlerine ayrılan bir müzenin” kuruluşundan söz edilmekteydi. Ne var ki bu tasarıyı gerçekleştirmek, kuramdan eyleme dönüştürmek için yirmi yıl geçmesi gerekecekti. Çağdaş Türk sanatı açısından olduğu kadar, Türk kültür tarihi açısından da önemli bir olay niteliği taşıyan İstanbul’daki müze, Atatürk’ün yerinde bir kararı ve ileri görüşü ile 20 Eylül 1937’de Beşiktaş’taki Dolma bahçe sarayının veliaht dairesinde açılmıştı. 1940 sonrası kuşağının kendini kabul ettirmesinden ve etkinliğini daha sonraki kuşaklara iletme de bu müzenin küçümsenmeyecek bir payı vardır. Müze açıldığı tarihten sonra, genç kuşak sanatçılarının özgün nitelikteki yapıtlarına yer vermişti.
  2. Yöresel bir Türk resminin doğması; Kuşku yok ki büyük ölçüde yurt doğasıyla, çevremiz ve insanımızla ilişkiyi gerektiren bir olgudur. 1938 yılının temmuz ayının gazeteleri, resim sanatı ve ressamları doğrudan ilgilendiren bir haberi duyurmaktadır:
Yurt gezileri, sergiler ve siyasetin resme etkileri
“C.H.P yönetim kurulu, dün öğleden önce toplanarak bazı kararlar vermiştir. Bu arada memleket sanat hayatını alakadar eden mühim mevzular, müspet kararlara varılmıştır.” Bu, “mühim mevzu”, ve “müsbet karar” ; yurt resimleri ve sergilerine atılan ilk adımı haber vermektedir. 27.Temmuz.1938 tarihli C.H.P toplantısında ‘ yurt içinde sanat tetkik seyahati tertiplenmesi’ kararı alınmıştır. Amaç olarak da; ‘ partimiz yurdun güzelliklerini yerinde tespit ettirmek ve sanatkarlarımızın memleket mevzuları üzerinde çalışmalarını kolaylaştırmak’ açıklaması yayınlanır. Aynı toplantıda, on ili kaps** alan çalışma gezilerine Eylül ayının 1’inde başlanmasına ve bir ay sürmesine de karar verilir. Katılacak olan sanatçıların seçimi Devlet Güzel Sanatlar Akademisine bırakılır. Süre sonunda, üretilen yapıtların oluşturulacak bir jüri incelemesine toplu olarak katılması üzerinde fikir birliğine varılır. Sanatçıların yol masraflarını ve zorunlu giderlerinin partice ödeneceği bildirilir.
Birinci yurt gezisi kapsamında gezilecek iller; Edirne, Bursa, Konya, Antalya, İzmir, Antep, Malatya, Trabzon,Rize ve Erzurum olarak belirlenir. Sanatçıların, “Memleket güzelliklerini ve enteresan tiplerini” , resimleyen yapıtlarının, jüri seçimi sonrasında şimdilik kaydıyla önce Ankara sonra da İstanbul’da sergilenecekleri duyurulmaktadır.. Ressamlar, mesleklerinin ilk kez hükümet tarafından kabul görmesi ve kendilerine sanat üretimi için olanaklar sağlanması olarak değerlendirdikleri bu etkinliği benimserler ve hatta övgüyle karşılarlar.. Eylül sonunda bitmesi hedeflenen yurt resimleri çalışmaları gezisi ancak 1939 yılının Şubat ayında sonuçlanır. Bu süre bile her sanatçıdan beklenen en az altı resmin üretimi için çok kısadır. Fakat ressamlar, iş bulma sevinci ve yeni konulara yerel arayışlara ulaşma olanağı içinde hızlı bir üretim gerçekleştirirler.. Evrensel değerlere ulaşma ereği, ilk kez, canlı bir kültür ve sanat hayatı yaratmak gerekçesi ile, milli değerleri ön plana alan, geleneksel kaynaklara yönelen bir anlayışla yer değiştirmektedir. Bu yurt gezisine katılan bazı sanatçılar şunlardır; Feyhaman Duran, Hikmet Onat, Zeki Kocamemi.B.Rahmi Eyüpoğlu, Cemal Tollu, Hamit Görele.. Yapılan yurt resimleri 1. Devlet Resim Sergisi ile aynı gün aynı mekanda fakat farklı bölümlerde açılır.
İkinci yurt gezisine gönderilenlerden bazıları;Abidin Dino, Cevat Dereli, Sabiha Bozcalı, Turgut Zaim Zeki Faik İzer, 2. Yurt Sergisi kapsamında sergilenen 101 yapıt, kent görünümleri, yerel yaşam, yerel giysiler ve önemlisi hükümet programı çerçevesinde gelişen sanayileşmeyi konu seçer.
(

Cevat Dereli,





Turgut Zaim )
Bu yapıtlar, C.H.P ve Maarif Vekaleti jürisitarafından elemeye alınır. Sonuçta, Cevat Dereli 1, Refik Epikman 2., Malik Aksel 3.’lüğe değimli bulunur. Yurt gezilerine katılan sanatçıların bu sergiyle birlikte derecelendirme uyarlanırken bu derecelere göre de nakit ödülü verilmeye başlanır...
Üçüncü yurt gezisine gönderilen 10 sanatçı 87 resimle sergiye katılır. Bu sayı Yurt gezilerinin resim üretimine ne denli hız kazandırdığını kanıtlar. 1940 yılı 3. Yurt gezileri etkinliklerine katılan sanatçılardan bazıları; Arif Kaptan, Eşref Üren, Elif Naci, Halil Dikmen, Nurullah Berk, Şeref Akdik.. 1940’da Sergi salonunda jüri toplanır. İçlerinde ressam Turgut Zaim ve Cevat Dereli’nin de bulunduğu jüri gizli oyla seçim yapar. Halil Dikmen 1. , Arif Kaptan 2. , H. Edip Köseoğlu 3. Seçilir.
Dördüncü yurt resimleri gezisinde görevlendirilenlerden sanatçılardan bazıları şunlardır; Ahmet Hakkı Anlı, Erfia Erden, Kemal Zeren, Selim Turan, Nusret Karaca, Sadık Göktuna, Sami Lim.. bu kez yurt sergisi, 1941 tarihinde açılan Devlet Resim Ve Heykel Sergisiyle birlikte açılmayacaktır. Bu sergiden ayrılarak 22 Şubat 1942 tarihinde dördüncü Yurt gezileri sergisi adı altında bağımsız olarak açılır. Bunun nedeni Halkevlerinin kuruluşunun 10. Yıldönümü kutlamalarıdır. Yurt sergilerinin en görkemli sergilerinden ilki de bu kapsam içinde gerçekleşir. Yalnızca 1941 çalışmaları değil dört yıl boyunca yapılan resimler toplu halde sergilenir. Ankara Halkevi salonları, etkinliğe katılmış olan 40 ressamı 393 resmiyle tanıtır. Bu büyük etkinlik, basının dikkatini tekrar Yurt sergileri üzerine yoğunlaşmasına neden olur. Etkinliğin ve ressamların övgü ile dolu eleştirilerle tanıtımı yapılır. Önemlisi, bu sergiyi izleyen yazarların eleştirilerinde gerçekçi ve doğru yaklaşımlarla, yergilere de yer vermeleridir. Öncelikle, salt İstanbul resimleri üreten sanatçıların Anadolu kentlerine dağılarak yaptıkları resimler övgüyle karşılanır ve bu gelişimin Yurt Resimleri etkinliklerinin başarısı olduğu vurgulanır. Bu sergilere halkın gösterdiğibüyük ilginin kaynağıysa, yurttaşların bu resimlerde kendini ve anılarını bulmalarına bağlanır. Ressamların atölyenin sıcak ve rahat ortamında natürmort ve görünüm resimleri yapmak yerine; Karabük işçileriyle birlikte ateş karşısında resim yapmaları, kent
ve kasabalarda gezmelerin anlamlı olduğu savlanır
(

Halil Dikmen ‘Giresun’). Sanatçıların çalışma gücü ve isteği içinde oldukları ve meslekleriyle ilgili olan işlere koştukları belirtilir. Resim ve özellikle karikatürlerde izlenen yabancı etkilerin terkedilmesinin bu yolla gerçekleşeceği görüşüne ‘halk resmi yaratmak’, ‘benliğimize dönmek’ gibi savlar hedef gösterilecek ve bu yolla evrenselleşme yerine yerelleşme görüşleri filizlenmeye başlayacaktır.Ressamların çalışma sürelerinin yetersizliği içinde yaptıkları resimlerinde yetersiz oldukları açıkça eleştirilmeye başlanır. Kısa çalışma süreleri içinde yapılan resimlerde etüd nitelikleri taşıyanlarla gerçek resimlerin birbirlerine karışmaya başladığı vurgulanır. Ressamların iyi resim yerine, çok resim yapmayı yeğlemelerinin yanlış olduğu belirtilir. Bu yaklaşım şu açıklamayla vurgulanır. “eğer maksat yalnız mahalli kıyafetleri, abideleri bir müzeci gözüyle tesbit etmek olsaydı bu iş için ressam değil, fotoğrafçı göndermek aha doğru olurdu.”(Nusret Suman., Resim Sergisi dolayısı ile Ülkü. Cilt::2. 1 n,san 1942. Sayı 13) Ahmet Muhip Dranas uzun yazısında sanatçıları katıldıkları yılları ve şehirleri beliler ve tek tek olumlu ve olumsuz yönleriyle eleştirir. Bu eleştiriler, sanatçıların bireysel sanatlarının incelenmesi şeklinde gelişir: sanatına bir yenilik katıp katmadığı,kendisince bilinecektir; boyayı palette karıştırıp ezmeye bile üşeniyor; tabiati ihmal ediyor; az hislidir; güneş ışıklarına fazla yer verilmiş; yeni buluşlar göstermez; birbirin,in kopyesi denecek kadar birbirine benzerler; daha fazla alın teri ve hislilik isterdi; baştan savma yapılmış mecmua resimlerini düşündürmektedirler; boyalarla tutulmuş notlar gibidir; minyatür dünyasından bir türlü ayrılamazlar; son zamanlarda resimlerine perspektifi ve derinliği koydu; fakat o yaslılık bir türlü gitmiyor; en güzel peyzajının bir tanesinin ortasına koyduğu mavi leke tabloya kazara mavi mürekkep dökülmüş hissini veriyor; kırık dökük gibi duran desen bu eserlere düşünülmüş ihmalin zarifliğini verir; ne dereceye kadar kendisini gayeye ulaştırdığını Allah bilir; hassasiyeti tek cepheli midir diye bir tereddütün mevsimi henüz gelmemiştir; iptidai bir atmosfer denemesidir ; özenti hissini vermesine rağmen; ince çizgiler onları biraz tezyini kırar; maksatsız bir karanlık içerisindedir; bu eserler ona şahsiyet verecek kudrete erişmemiştir; gibi.. açık ve net bir anlatımla resimleri eleştirir.. “bu eleştirinin ek 4 üzerine oluğunu düşünüyorum”

(

Mahmut Cüda. ‘Trabzon – Kanite). Bu uygar ve cesur eleştiriler, yol gösterici uyarılarıyla ve toplumu aydınlatan açıklamalarıyla, günümüzün salt övgülere yer veren eleştirilerine yol gösterecek bir doğruluk belgesi olarak dikkatle incelenmelidir. Sanatçıların açıkça uyarılmaları bu etkinliğin yozlaşmasını engelleyecektir. Bu sert ve doğru eleştiriler, dördüncü Yurt Resimleri Sergisinin gündemini hazırlar. Beşinci sergi sanatsal bir güvenceye alınırken ve bu sergiye daha önce ödül alan sanatçıların katılmaları tasarlanacaktır. Bu aşamada sanatçıların, çalışmaları da yeni bir sisteme bağlanır. Gezilere katılan ressamların etüdlerini geliştirmeleri için, yapacakları atölye çalışmaları için Ankara, İstanbul ve İzmir Halkevleri atölyeleri hazırlanır. Refik Epikman yazında şu ilginç açıklamayı yapar: “Konuyu seçmekte ressam serbesttir. Ancak hangi cereyana mensup olursa olsun, sanatçının vereceği eserler, çalıştığı çevrenin özelliklerini belirten yerli ve öz motiflerimizle zenginleştirecektir” bu açıklama ressamların çok da özgür olmadıklarını belgeler. Memleket resimleri düşüncesiyle belirlenen istek; yerellik, geleneksel kaynakların yinelenmesi ve partinin yurt içinde gerçekleştirdiği gelişme programlarının vurgulanması ereğini taşır. Bu kez, sık sık yetersizliği vurgulanan çalışma süresi uzatılacaktır. Ressamlar 1942 yılında gittikleri gezilerde 3 ay çalışma şansını yakalayacaklardır. 1942 Yurt Resimleri gezisine katılanlardan bazıları şunlardır: Bedri Rahmi Eyüboğlu, Cemal Tollu, Cevat Dereli, Hamit Görele, İbrahim Çallı, Melik Aksel, Refik Epikmen, Turgut Zaim. Bu etkinlik amacına yaklaşmış olur. 6 yıl içinde 63 ressam gönderilmesi tasarlanan etkinlik bu amaca, 1943 Eylül ayında açılan sergide ulaşır.1943 yılında dördüncü Yurt Resimleri gezisine gönderilen sanatçılardan bazıları; Arif Kaptan, Cemal Bingöl, Eşref Üren, Halil Dikmen, Mahmut Cüda, Nurullah Berk , Saim Özeren, Saim Tuna, Şeref Akdik. Beş ve altıncı yurt gezilerine katılan sanatçıların, 1943 yılında alınan yeni kararlara uydukları gözlemlenir. Hemen hepsi büyük boyutlu birer konulu kompozisyon üretir ve bu resimler sergiye katılım aşamasında, sanatçının birinci sıradaki resmi olarak yer alır. 1944 yılında bir katalog ile sanatçılar ve resimleri, C.H.P. Resim sergisi adı altında toplu bir sergide bir araya getirilir. Bu 6 aylık çalışmaların genel değerlendirilmesi olarak önem kazanır. 1945 yılında çok partili sisteme geçiş hazırlıkları ve uygulaması, politik yarışı ve hazırlıkları gündeme getirmesi nedenleriyle bu etkinlik ilgi alanından çıkmıştır. Büyük umutlar ve coşkularla başlanan ve yedi yıl gibi uzun bir zaman dilimi içinde bir çok resmin üretimine ön ayak olan bu etkinlik sessizce, birazsa ihmal edilerek son bulur. Bu arada, önemlisi bu etkinliğin parti adına eleştiriler alması ve bu eleştirilerde ressamlara yapılan baskıcı tutumun gündeme getirilmesinin belgelenmesidir. “birinci dünya savaşından sonra kurulan totaliter ve tek partili devletlerde olduğu gibi , bizde de devlet , sanat ve fikir hayatına müdahale ederek, her çeşit kültür çalışmasına kendi sabit ve dar görüşlü prensipleriyle hem ahenk olarak yürütmek istemiştir. Halk Partisi, Anadolu’ya gönderdiği ressamlara verdiği direktiflerle memleket gerçekleriyle değil, iyi taraflarıyla görmelerini emrettiğinden bu ısmarlama resimlerle resim sanatı fonksiyonu ifa etmekten uzak bırakılmıştır. Parti himayesine girmeyen müstakil ressamların çalışma imkanları her bakımdan tehdit edilip sergi açmaları güçlendirildiği anlayışsız tenkidçilere bu ileri eserleri kötüleyici yazılar yazdırdığı için, halk hizmetinde realist bir resim çığrının açılması gecikmiştir.” (S.Hakkı Esatoğlu., C.H.P. ve Kültür hayatı . Fikir ve sanat. Sy:4. Haziran 1950 . s.1. burada sözü edilen müstakiller yurt gezilerine katılmak istemeyen ressamlardır. Grup olarak bilinen müstakiller değildir. Onlar sergi kapsamında yer almışlar ve bu etkinlik için övgü dolu yazılar bile yazmışlardır.)İl il gezen sanatçılar, devlet adına gönderilmiş olmanın ayrıcalığı ile gittikleri illerde dikkati çekerler ve kabul görürler bu arada kendi ülkelerinin gerçekleri ile yüz yüze gelirler. Bu etkinlik ressamlara ressamca yaşama şansı verdiği için önemlidir. Fakat özellikle konusal seçimlerde uygulanan istekler sanatta motifsel yorumlara yönelmeyi getirecektir. Folklor araştırmaları, yurt türküleri, yurt hikayeleri ve gezi notları gibi yurt resimleri de ülkenin kentleri içinde sanat etkinliklerinin yoğun bir şekilde yaşanmasını sağlar.









Bu resimler nerededir? Sanat, üretim kadar koruyuculuğu da önemli olan bir olgudur. Hatta bu aşamada koruyuculuk bir adım ilerde yer alır. Örnekleri yok olan sanatın değerlendirilmesinin olanaksızlığı ortadadır. “ Bu resimlerin nerede oldukları “ araştırılmalıdır. Halkevlerinin kapatılması ile kayıtları kaybolan koleksiyon ne olmuştur?! Resimlerin kaybolma nedenleri yeterince müze olmayışıdır. 1937 yılında açılan ilk Resim ve Heykel müzemiz olan, İstanbul Resim ve heykel Müzesi uzun yıllar bu konuda tek kalır. Ankara Resim Heykel Müzemizin kurulması ise 1990’lı yıları başında gerçekleşir. Bu müzenin açılaşında; devlet daireleri ve Milli Kütüphane arşivinden gelen resimler arasında, Yurt Sergileri ile ilgili resimlerde toplanır. Fakat müze açılışlarının arasında büyük zaman boşluğu olması büyük tahribat ve kayıplara neden olacaktır. İzmir Resim ve Heykel Müzesi de Yurt sergileri resimleri için toplayıcı görevini yerine getirir. Yurt sergilerinin,en azından elde olan resimlerin toplanması ile yeniden bir arada, ait oldukları dönemin özelliklerini yansıtarak sergilenmelerini sağlamak, ya ada müzelerde ayrı bölümlerde sergilenmelerini gerçekleştirmek. Belirli bir zaman sınırı içinde, belirli bir amaca yönelik olarak üretilen resimlerin özelliklerini saptamaya yarayacaktır. Bu gerçek, sanatçıların dönemsel gelişimlerinin içindeki çeşitliliği belirleme açısından çok büyük önem taşımaktadır.
  1. Cumhuriyet tarihimizde devletin sanata ve sanatçıya katkısını belirleyen önemli olaylardan birisi de , ilki Ankara sergi evinde açılan “Devlet Resim ve Heykel sergisi”dir.( Yurt gezilerinden sonra açılan sergilere yukarıda değinilmiştir) zamanın Milli Eğitim bakanı Hasan Ali Yücel şöyle diyordu “ Cumhuriyet hükümeti tam demokratik bir ruhla,her türlü Türk sanat ve sanatkarındaki temayüllere bitaraf, fakat aynı nisbette alakalı olmayı kendine şiar bilmiştir. Plastik sanatımızın bütün elemanlarını bir araya getirmek düşüncesi devlet sergisini doğuran ana fikirdir. Liyakatleri, sanatın asaletine uygun bir hasbilikle belirtmek, devlet sergisinin başlıca hedefidir. Devletin koruyucu ve ilerletici vazifesini, plastik sanat vadisinde de tahakkuk ettirmeye çalıştığımızı bilmeyen kalmamalıdır.”
1940’ların resim sanatını etkileyen başlıca sanatçılara kısa bir bakış;


Nurullah BERK;1906-1918 (-

ütü yapan kadın) 1920-1924 yıllarında Sanayi-i Nefise’de H.ONAT, ve İ.ÇALLI atölyesinde öğrenim gördü. 1924-1928’de Paris G.S. Okulunda Ernst LAURENS atölyesinde bu çalışmalarını sürdürdü. Yurda döndüğünde müstakiller grubu içinde yer aldı. 1933’te beş arkadaşıyla D grubunun kuruluşunda yer aldı. Türkiye de D Grubu ile başlayan yenileşme evresi içinde, bu evrenin içerdiği bütün sorunlara açık, aydın ve düşünür sanatçı kimliğiyle, kültür dünyamızda bu sorunların tartışılmasına ortam hazırlamış, tartışmalara bizzat katılmış, Türk sanatının yöneldiği batı dünyasına karşısında, kimliksel bir yapıya götürücü çözüm olanakları sorgulamış ve bu tür bir sorgulamanın kendi sanatına yansıyan boyutlarını sürekli olarak gündemde tutmayı başarmıştır. Resmini Doğu- Batı ikilemi içinde bunalan Türk sanatı için, bir çözüm modeli olarak alabiliriz. N.BERK. resim sanatımızda geometrik-figüratif bir anlayışı,geleneksel tasvir sanatımızdan kalkarak özgün bir temel üzerinde geliştirme çabasının örneklerini vermiştir.

Bedri Rahmi EYÜBOĞLU;1911-1970
(

tren seyreden köylüler,



gece kondular,


saksağanlı peysaj)1927’de İstanbul güzel sanatlara kaydını yaptırdı. 1938’de C.H.P’nin yurt gezisi progr** katıldı. Değişik araç ve gereçlerle, farklı tekniklerle oluşturduğu işlerinde batı sanatının zengin birikim ve deneyleriyle yöresel ve geleneksel halk sanatının ürünleri arasında kendi sanat anlayışına özgü köprüler kurdu. Az malzemeyle çok şey anlatma sanatı olarak yorumladığı halk sanatı, onun resimlerinde, tükenmez bir kaynak oluşur. Yurt gezilerinden büyük bir coşku içinde etkilenen sanatçıların başında gelir.1941’deki Çorum gezisi ve onu izleyen yıllarda kendi çabasıyla gerçekleştirdiği gezile,ona müzelerde ve salonlarda hayran olduğu Türk süsleme sanatlarını, dağda bayırda ve Pazar yerinde yaşarken görme olanağını vermiştir. Soyut bir memleket sevgisinin köksüzlüğünü eleştirir.

Mehmet RUHİ;1880-1931(


yazmacı kadın) 1914 kuşağı içinde yer alan ressamlarımızdandır. Sanatın sağlam bir gözleme ve tekniğe dayanması gerektiğini savunur. Bu görüşlerden ödün vermeyen Batılı bu anlamda sanat eğitiminin gerektiğine inanmaktadır. Akademi hocalığı sırasında bu görüşleri uygulamaktan geri kalmaz. M.Ruhi Bey, diğer 1914 kuşağı ressamları gibi ülkemizde izlenimcilik ve renkçilik anlayışı taşıyanlar arasındadır. ‘Avrupa da eğitim gördüğü halde batılılaşmamış idealist bir milli ressamdır. Ulusal,dinsel ve folklorik konuları büyük bir başarı ile tuvallerine yansıtmıştır.

(

taşçılar) Halkın sosyal yaşantısından seçtiği konuları güzel ve anlamlı yapıtlar üretmiştir. Geniş ve rahat fırça kullanımı, dinamik kompozisyonlarla ürettiği yapıtları,yöresel içerikli resimlerine örnek olarak verilebilir. Kaynağını halkın toplumsal yaşamından aldığı bu tür yapıtlarında, gösterişten uzak, içten ve duyarlı bir sanatçı kimliği gizlidir.


Turgut ZAİM; 1906-1974 (resim -





Yörükler-komp.) Anadolu yaş** uzanan, köylü tiplerini canlandıran , köylünün günlük yaşayışını izleyen , onu dekoru ve çevresiyle ele alan akımın kurucusudur T.ZAİM. Yurt gezilerine katılmış halkı halkın içinde yaşamıştır. Resimleri anlı bir gözleme dayanmaktadır. Resimleri halkın yaşamını yansıtır.
Halil DİKMEN; 1906-1964 (
İstiklal savaşında mermi taşıyanlar. 1927 Sanayi-i Nefise’yi bitirdi. Paris’e gitti. 1931’de yurda döndü. D Grubu üyeleri arasında yer aldı. Eskizleri ‘sağlamlık ve bilgi arayışı’ yönünden birer değer ifade eder. Ayrıca tam bir realist olarak yorumlanır. Özellikle yöresel konuları , geometrik, hacimsel formlara bağlı kalarak işlediği çalışmaları onu yenilikçi kuşağın içine koyar.
Şeref AKDİK; (-
--
Açık ve izlenimci tavır sergilemiştir. 1930 kuşağının sanat anlayışını benimsemiştir. İzlenimciliği aşan, biçim sorununa cesaretle yönelen ve müstakillerin kurucularından olan Akdik 1940’ların resmine tavırlarıyla etki etmiştir. Memleket ve özellikle Cumhuriyet dönemi gelişmeleri ve Mustafa Kemal’in inkılaplarını içeren resimler yapmıştır. Resimde coşkulu bir anlatım vardır. Gerçekçi tavrı ve resimlerdeki ince ayrıntılar onun ustalığının kanıtıdır.
Zeki FAİK İZER; Küçük yaşta çizdiği desenlerle resme başlar. Çallı’nın öğrencisi olur.1928-1932 yıllarında Paris’te çalışır. Yurda dönüşünde ‘D Grubu’ nu kurar. 10. yıl sergisinde ‘İnlılap’ adlı kompozisyonla katılır. 1930’lardan sonra çıplak konulu resimlerde figürde deformasyon,1950’de nonfigüratif ve soyut çalışmalar yapmıştır.İzer, özellikle İnkılap adlı eseriyle günümüzde dahi devam eden tartışmaların temel kaynağı durumundadır.
TÜRK RESMİNDE KOPYACILIK
1940’ ların mihenk taşı olan İzer,’in İnkılap adlı eseri günümüzde dahi devam eden kopyacılık sorunu tartışmalarının odak noktasıdır. Bu resim Deloxroix’in Özgürlük resmiyle karşı karşıya getirilir. (



iki resme ilk baktığımıza kopya olgusunu yoğunluğuyla hissederiz. İnkılap resmi sergilendiği yılda,resim Deloxroix’in sanılmış. Bu çıplak gözle görünendir. Fakat resme farklı yönlerden bakmak gerekmektedir.Deloxroix’in resmi 1830 Orle’ans devrimini canlandırır.sergilendiği yıllarda ‘kışkırtıcı’ olduğu için resim sanatçının elinden alınmış. İzer bu resmi kalıp olarak kullanır. İnkılap yolunda Türkiye Cumhuriyetinin öyküsünü anlatır. Kompozisyon şeması neredeyse aynı. Kalıp aynı olsa da altında yatan fikir tamamen farklıdır. Deloxroix, özgürlüğü, başkaldırıyı bir isyanı ifade ederken,İzer devrimciliği simgelemiş. Resimlerdeki stil farklılığı gibi nesnelere yüklenen anlamlarda farklı. Yaşanan bir devrim olayının toplu fotoğrafını çekmiştir İzer. Deloxroix İn aksine geride yanan bir kent değil yükselen bir Ankara motifi yer almaktadır. İsyan eden halkın aksine aydınlık için yürüyen bir topluluk göze çarpmaktadır. Elinde süngüsü olan asker gericiliğe karşı savaş açmıştır. Elinde Türk bayrağı olan kadın Halide Edip’in yerini almıştır. İleriyi gösteren Atatürk’ün etrafında çağdaş giyinimli Türk kadını ve erkeğiyle çevrilmiştir.. Amaç eleştiri ve yorum yapmak değil.1940’ları etkileyen olgunun birinin de kopyacılık ve taklitçilik unsurunun oluşudur. Günümüzde dahi bu tartışmalar devam ederken Çağdaş yorumcularımızdan Bedri BAYKAM’ın da aynı resmi yorumladığını da unutmayalım. Zaten İzer de bunu kabul ediyor. Resmi şablon olarak kullandığını ama resmin tamamen özgün olduğunu.

alıntı
__________________
TUALİM
Tualim isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
1940’larin, başlica, etkileyen, gelişmeler, resmini, türk, ve, yönlendiren


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Miro’nun Mavi Yıldız’ına 67 Milyon Lira Renklerin Dansı Güncel Kültür ve Sanat Haberleri 0 23.06.12 14:31
Naylon Barınaklar’da hayat - Tahir Ün’ün fotoğraf sergisi Tualim Güncel Kültür ve Sanat Haberleri 0 13.03.12 19:50
1940'ların Türk Resmini Yönlendiren ve Etkileyen Başlıca Etkenler Tualim Cumhuriyet Dönemi Sanatı 0 02.04.09 21:18
Ankara’ya da ‘Sonbahar’ damgası Tualim Güncel Kültür ve Sanat Haberleri 0 24.03.09 13:27
Büyük İstanbul Resmi’ Roma’da Tualim Güncel Kültür ve Sanat Haberleri 0 24.03.09 13:25


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 23:19.


Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0 RC 2
Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.