Eski Bir Hüzünle
Eski Bir Hüzünle
Günlerdir eski bir hüzünle çıkıyorum voltaya (kötüye işaret bu, üstelik yalnızlığa sığınıyorum) Unutup gitmişim ezberimdeki bütün şiirleri bulutlara bakıyorum uzun uzun, yalnız bulutlara O uzak kasaba akşamları düşerken aklıma tecrit’teki yine bir türkü tutturuyor Ey kalbim sana denk düşüyor bütün bu acılar acılar tek ve mutlak olan bir şeyi anlatıyor Yağmur kuşları geçiyor avludan sürü sürü dalların hışırtısını duyuyorum, üşütüyor beni Ötede, kentin üstünde bir şimşek çakıyor birden suretin yansıyor göğe ve her yağmur damlasına Uzak bir anı oluyor her şey, silikleşiyor ve alnım ateşler içinde, bir tutabilsen unutup gitmişim bütün türküleri artık (kötüye işaret bu, üstelik yalnız sana sığınıyorum) Kısa süren hastalıklar vardır ya, işte öyle geçip gidiyor akşama doğru hüzün bulutu resmini asıyorum ranzamın başucuna yine ve bir türkü tutturuyorum günün son çayında -Teslim olmayalım halilim kurşun atalım! Kaynak: Belki Yine Gelirim Ahmet Telli |
Eylül
Eylül
Eylül, gülleri soldurarak duyurdu bu yıl kendini Böyle olacağını bile bile şaşırttı bizi yine de Daha bir demet kır çiçeği alıp koymadık vazoya Güller mi unutturdu bize sevinci yoksa aşındırdık mı kimi duyguları? Şöyle bir akşam şöyleşemedik dostlarla erkenden kapandı perdeler yorgun muydu çocuklar da? Her gün yağmalanan talan edilen sevincimiz kurudu galiba büsbütün su yürümüyor dallara Ama kırpıntı, bir küçük uç uç böceğinin her nasılsa konuvermesi balkona uyarıyor bizi irkilterek Bu kahrolası taraka bitecek gibi değil sokaklarda Çekip kapıyı çıkmak en iyisi dalmak caddelere, varoşlara Belki o zaman eylül şaşırtmayacak bizi bulup çıkaracağız çünkü evrenin öteki yüzünü... Ahmet Telli |
Geceleyin Kırda
Geceleyin Kırda
Kuytu bir köşesindeyim ve yorgun bedenimin altında çıtırdıyor kuru yapraklar Üstte kristal bir gök ve yıldızlar ozancasına Yalnızım sıkıntının yalnızlığı değil bu Düşlerle el ele yaşamayı dillendiren ve yudum yudum özümleten bir sevgi yalnızlığı Dinlendiriyor yüreğimi kafamı bedenimi serin okşayışlarıyla doğa Dinliyorum en güzel türküsünü kurdun kuşun Uçmak için kanat aramıyorum... Ahmet Telli |
Geldim İşte
Geldim İşte
Sülfür inceldi ve en yorgun yerinden kırıldı ayna Tenhaydı düşlerim, geceydi, çıkıp geldim işte Su ve ateş, bir de gülünç yalnızlığım var sana Getirebildiğim, kokularını yitirmişti çünkü güller Suyu dinle, ateşi yak, özledim demek bu Parasız yatılı hüzünlerden ne kalır geriye Biraz Tamil biraz Türküz ayıptır söylemesi İntiharsa günahtır, külliyen yasak bilirsin Pısırık bir ihtilal gibi getirdim sana bunları Bir de belleğim, başıma bela hazin ve komik üstelik Hatırla eskiyen meydan saatini, çocukluğundur Tayyare pulları getirdim sana, evden kaçışlarımı İstersen yok say bunları, tespih de yapabilirsin Beni vur saatin altında, seni seviyorumdur bu Şiir yazan bir adamın fotoğrafı var yanımda Kendini ölümlü sanıyor, onu getirdim ganimettir Büyüdü büyülenerek, taşlayarak kovdu kabilesi onu Suyun öte yakasında yaşadı, Sisyphos dediler adına Sülfür inceldi ve en yorgun yerinden kırıldı ayna Ayna pusluydu bunca yıl nice sır taşımaktan Kırılmanın sesini duydum ve onu getirdim sana Unutulmaya geldim işte, onarılmaya değil Kov beni kabilenden, ama bekliyorum demek bu... Ahmet Telli |
Gidersen Yıkılır Bu Kent
Gidersen Yıkılır Bu Kent
Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider Bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında Yanlış adreslerdeydik, kimliksizdik belki Sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar Biz mi yalnızdık, durmadan yağmur yağardı Üşür müydük nar çiçekleri ürperirken Gidersen kim sular fesleğenleri Kuşlar nereye sığınır akşam olunca Sessizliği dinliyorum şimdi ve soluğunu Sustuğun yerde birşeyler kırılıyor Bekleyiş diyorum caddelere, dalıp gidiyorsun Adını yazıyorum bütün otobüs duraklarına Öpüştüğümüz her yer adınla anılıyor Bir de seni ekliyorum susuşlarıma Selamsız, saygısız yürüyelim sokakları Belki bizimle ışıklanır bütün varoşlar Geriye mapushaneler kalır, paslı soğuklar Adını bilmediğimiz dostlar kalır yalnız Yüreğimize alırız onları, ısıtırız Gardiyan olmayız kendi ömrümüze her akşam Gidersen kar yağar avuçlarıma, üşürsün Bir ceylan sessizliği olur burda aşklar Fiyakalı ışıklar yanıyor reklam panolarında Durmadan çoğalıyor faili meçhul cinayetler Ve ölü kuşlar satılıyor bütün çiçekçilerde Menekşeler, nergisler yerine kuş ölüleri Bir su sesi, bir fesleğen kokusu Şimdi uzak yangınları anımsatıyor genç ölülere artık Bulvar kahvelerinde arabesk bir duman Sis ve intihar çöküyor bütün birahanelere Bu kentin künyesi bellidir artık ve susuşun İsyan olur milyon kere, hiç bilmez miyim Sokul yanıma sen, ellerin sımsıcak kalsın Devriyeler basıyor karartılmış evleri yine Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da ölür Bir tufan olurum sustuğun her yerde... Ahmet Telli |
Gitmek
Gitmek
Bu vadideki karanlığı ve büyük soğuğu düşün B. Brecht Gitmek. Bir hançeri inceltip Okyanusa daldırmak isteği Ya da düşebilmek atlasların Dışına ki ey kalbim Yalnızsın bu yolculukta da Gitmek. O kaos duygusu, aklın Sarsıntılarla yorgun düşüşü Bilincin kamaşması belki de. Rehin bırakılacak bir şey yok Unuttuklarından başka. Gitmek. Bir büyü gibi saran Ağrılar yumağı, kışkırtılmış Düşlerdir ki sen şimdi Esirgeme kendini kalbim Kederin o derin yalnızlığından... Kaynak: Çocuksun Sen Ahmet Telli |
Göç
Göç
Göç oldu bir acıdan öbür acıya oysa sağrısı kurumamıştı atımızın daha dün sürüp gelmiştik buralara bugün göründü yine yolların ucu Devrildi kıl çadırlar seher vakti usulca uyandırıldı çocuklar ve kadınlar bohçası çözülmemiş bir keder gibi gibi düştüler yola Turnalar gitti biz gittik bitmedi peşimizdeki nal sesleri nerde konaklasak tedirgindik kuruyordu ırmaklar ve göller Bir yangın gibi taşıyıp durduk kederi ve acıyı göğsümüzde yer gök duman içindeydi sanki genzimizi yakıyordu ayrılıklar Zulüm bırakmadı peşimizi hiç biz gittik o buldu izimizi konar göçer olduk yedi iklimde tanığımızdır dağlar taşlar Yalnız bir öfke ışıltısı kaldı gözlerimizin yorgun sularında yaşamak bir inat oldu artık yaşamak bir direnme oldu zulme Ve işte devrildi yine kıl çadırlar göç başladı bir acıdan bin acıya Geride akşamın küllenen ateşi ve susturulmuş çocuk sevinçleri kaldı... Kaynak: Su Çürüdü Ahmet Telli |
Gurbet Mutlaka Olacaktır
Gurbet Mutlaka Olacaktır
Gurbet ne ki yüzyılımızda Demek de bir yabancılaşmadır Çünkü varolduğu her yerde insanın Gurbet mutlaka olacaktır Sevda ile hasret varsa eğer Zulüm varsa mahpusluk varsa Ayrılıklar yakıyorsa içimizi Gurbet mutlaka olacaktır Solgun bir ışık altında yazılıp Uçları yakılan mektupların Yarısı ağıtsa yarısı türküdür Ve gurbet mutlaka olacaktır Bekleyişlerle direnen ömrün Dağlamaktaysa bağrını hicran Ve kıskıvrak sarıyorsa keder Gurbet mutlaka olacaktır Oyalı bir mendilin kanaviçesindeki Sabrın kararttığı gül demetine Usulca düşüyorsa bir damla gözyaşı Gurbet mutlaka olacaktır Gerçi taşbaskısı kitaplar İşportaya düştükten bu yana Hüzünden epey uzaklaştık Ama gurbet yine de vardır Suyun serin göğsüne daldırılan Kızgın bir demirdir gurbet Toplar bin yıllık duyarlıkları Ve acıları hiç eskitmeden Gurbet ne ki yüzyılımızda Demek de bir yabancılaşmadır Çünkü varolduğu her yerde insanın Gurbet mutlaka olacaktır II Hiçbir şey gideremez iç sıkıntılarını Memleketin şarkıları ve tütünü gibi Ve usulcacık okşar Karadeniz vapurunu nazım Yanar elleri Zamanın bağrında kanayan Birer zakkumdur her sürgün Hasretin elleriyle yoğurur hüznü Ve kanatır gurbetin Kadim yarasını Dersim sürgünden öte birşey Zilan bir kerbeladır aslında Hala anlatır ki aşiret çocuklarına Bir zulümdur gurbet Zulümden de öte Gurbet ne ki yüzyılımızda Demek de bir yabancılaşmadır Çünkü varolduğu sürece Dünyada zulüm Gurbet mutlaka olacaktır... Ahmet Telli |
Gülüşün Eklenir Kimliğine
Gülüşün Eklenir Kimliğine
Gün biter gülüşün kalır bende anılar gibi sürüklenir bulutlar Ömrümüz ayrılıklar toplamıdır yarım kalan bir şiir belki de Aykırı anlamlar arayıp durma güz biter sular köpürür de kapanmaz gülüşünün açtığı yara uçurum olur cellat olur her gece Her gece yeniden bir talan başlar acı ses olur, ses deli bir yağmur eski bir eylüle gireriz böylece Sığındığım her yer adınla anılır ben girerim, sokağı devriyeler basar bir de gülüşün eklenir kimliğime... Kaynak: Kalbim Unut Bu Şiiri Ahmet Telli |
Gün Kararmasın Geldiğinde
Gün Kararmasın Geldiğinde
Güz yakmadan gülün pembesini avuçlarımda o, sokul yanıma gülüşünle ısınsın bedenim ve dudaklarımda acılaşan ıslık adınla çiçeklensin Serçeler göçe dayanmaz bilirsin ne özleyen bir bakış kalır ne de sımsıcaklığın sular donar yürek üşür sende kalır seni yakan Uçurumlar açılır yollarında buharlaşır çiy damlaları Terli bir kısrak gibi gel kapıma savrulsun saçların yastığım kekik koksun Uzağı yakın et pembeleşsin çarşafın ölüm kapımın tokmağında ayrılığı iyi bilirim ferhat olmıyayım dağlarda Ey gülün pembesi ile bir gülümseyişi paylaşan kar yağıyor yatağıma avuçlarım kutuplara döndü gün kararmasın geldiğinde... Ahmet Telli |
Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 04:04. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0 RC 2
Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.