Tualim.net

Tualim.net (http://www.tualim.net/)
-   Türk Şairlerin Şiirleri (http://www.tualim.net/turk-sairlerin-siirleri/)
-   -   Ali Püsküllüoğlu Şiirleri (http://www.tualim.net/turk-sairlerin-siirleri/2220-ali-puskulluoglu-siirleri.html)

Renklerin Dansı 15.08.10 02:58

Ali Püsküllüoğlu Şiirleri
 
Albatros

Albatros, sana bu şarkiyi o kiyilardan getirdim hani öldügün
çigdemlerin dünyamiza sökün ettigi o korkusuz baharda.
Hani o gökyüzünün korkunç güzelligiyle şarkilar söyledigimiz
koşup koşup da bir türlü ulaşamadigimiz o dünya.

Agladigimiz ya da küfrettigimiz ya da şişmanladigimiz
hani o güvercinlere o çaylaklara o bahçe dolusu karanfillere,
hiçbir zaman bizim olmayacak taylar için sevindigimiz
denizin ortasinda bitirdigimiz o kavgali günlerde.

Albatros, seni andikça koşu atlari gibi ürkegim öyle
hani o akşamlari düşünüyorum o hiç bitmeyecek geceleri,
o aptalligimizi o sarişin kizlari o gelmeyecek
hani ansizin bir köşe başinda rastlantilar gibi.

Albatros, seni biliyorum, ölüm akşamlarinin yalnizligisin
koltuguna alip bohçasini kaçan kizlarin sevgililerine benzer;
hani o buz tutmuş denizlerin o buzullar çaginin o anlatimsiz
sevgiye de yakin kine de yaşama da yakin ölüme de derler

işte o günlerin, işte o kimsesizliklerin, işte o yenilgilerin
aç bir saldirganlikla gece kapilarini zorlayan;
hani al parmakli, hep düşlerimizde gördügümüz ama bilmedigimiz
ama küçücük avuçlariyla bizi atlar gibi sulayan.

Albatros, bize güneşi sattilar, oysa bizim güneşimiz vardi eskiden
hani o, daha çok, mevsimlerde soyunan yilanlar gibi olmaliydik;
isteklerimiz yendi bizi, karaya vurduk/zonkluyor başimiz,
bizden en son bir atilimdir akşamlari inen karanlik.

Savaşan ellerimiz bizim, pişmanliklara karşi ve kinlere
kararmakta derilerimiz her gördügümüz gün en güzel şeyi.
Hani çirkinligimizi söylesek ya koyu bir sikilganlikla;
ama ezilmiş ellerimizi kime göstersek şimdi.

Albatros, kime göstersek şimdi yaralarimizi, korkunç ve irinli
yumuk gözlerle al kisraklara dogru koşan atlarimiz gemsiz.
Hani gecenin hangi saati bilinmez/kapilarimiz vurulur ya,
bir ürperişle, kisik aydinlikta dururken tenha evimiz.

ey bir ürperişle gönlümüzü çelen, bizi yalnizligina götüren
sana bu şiiri denizin köpüklerinden alip getirdim,
o kadar kötü de degil sevgiye ve yalnizliga siginişim
albatros, ölüm kuşum/kutsal çirkinligim benim...

Ali Püsküllüoğlu

Renklerin Dansı 30.09.11 00:56

Aldanışın Şiiri
 
Aldanışın Şiiri

Yana yana ışıgına geldim
Isıtmadın beni sevdigim
Beni almadın uzandıgın engine
Deniz olsam da ırmak olsam da
Yansam da bir senin ateşine

Sabahları düşen çiy tanesi
Akşamları esen serin rüzgâr
Hep aynı havada yaslı şarkılar
Ben seni neşede aradım yoksun
Gecenin içinde de yoksun gündüzde de

Agaç dallarında aradım
Gün ışıgında aradım orda da yoksun

Bu gece Ay'i parçalanmış gördüm
Sarı bir Ay'dı sonra beyazdı
Koştum sen misin diyerek
Vardım baktım sen misin diyerek

Nerdesin nerdesin diyerek
Yana yana ışıgına geldim
Başladım yarım kaldı şiirlerim
Ne ak ne kara titrek ellerim
Sana uzanır sessizlik içinde...

Ali Püsküllüoğlu

Renklerin Dansı 30.09.11 00:57

Anı
 
Anı

Oglumla kıra gitmiştim, küçücük adımlarıyla
çayırlarin üstünde koşmak istiyordu ve düşüyordu.

Bir kurbaga
sıçrayıverdi önünde: Hiç görmemişti, korktu.

Bir agaç vardı, tırmanmak istedi.

Bir hendegi
atlamak istedi, bir taşı yerden sökmek.

Koştu koştu koştu sonra
yakalamak istiyordu bir serçeyi.

Apartmanın üçüncü katında, elli santim var yok
daracık ama upuzun bir balkonda

Gökyüzünü, apartmanların çatılarını, uzaktaki
agaçsız birkaç tepeyi
göre göre büyüyordu işte, kentli bir çocuk olarak.

O gün kırda
çıldırdı sanki, ne yapacagını bilemiyordu
sevinçten.

Önceki gün yagmur yagmıştı, patlamıştı bütün otlar
yuvarlanıp durdu
yemyeşil oldu üstü.

Kahkahalarını görmeliydiniz, nasıl da
çıglıklar atıyordu.

"Koş baba, koş!" diyordu, koşarken bir kelebegin
incecik, renkli kanatları ardında...

Ali Püsküllüoğlu

Renklerin Dansı 30.09.11 00:57

Arkadaş
 
Arkadaş

Arkadaş, iyi bir günü
Sakla kötü günlere
Iyi bir dostu da öyle
Güleç bir yüzü de sakla
Sakla yigitligi korkaklıgı sevgiyi
Kini sakın saklama

Agaç dik, sula çiçekleri
Çocukları görünce gülsün gözlerinin içi
Üç günlük dünya
De, bagışla herkesi
Söz götüreni, söz getireni
Kalleşi hayini sakın bagışlama

Arkadaş, ezberle ya da yaz bir yana
Otogarlarda, istasyonlarda
Ayrılık sözlerini
Hastanelerde, mapusanelerde
Söylenen türküleri
Ezberle ve sakın unutma...

Ali Püsküllüoğlu

Renklerin Dansı 30.09.11 00:57

Baba
 
Baba

Yalnızlığımdır hep bıçakların kestiği
Akşam çayında galetalarla yenen
Koyu atlar götürür terkisinde
Ne kadar kaçkın varsa evden
Uykumdur sokaklarda sürünür
Ya da düşer bir kadının elinden

Yorgunluğumdur daha çok aşk
Gelip gider o şehrin gemilerinden
Esmerdir akşamlarda babam
Çok esmer güler resimlerden
O kadar yakın bilmediğim
Ölüme çok uzak günlerinden

Ellerimdir dalgınlığında hep
Hep bardaklarda, sular dururken
Sürahilerde - akşam vakitleri
Akşam çayına gelmiyen
Bir baba, aydınlıksız odalarda
Çok esmer güler resimlerinden...

Ali Püsküllüoğlu

Renklerin Dansı 30.09.11 00:57

Bu Göge, Yldızlara
 
Bu Göge, Yldızlara

Irmak, bir kıvrım daha atıyor
Ovada, yoluna;
İncecik bir sögüt, bir çıtkırıldım kavak!
Kıyı, alıyor gönlünü onun
İpek bir yumuşaklıkla öperek.

Bir ekin tarlasında
Tek ayak üstünde bir leylek
Çıkarmış gömlegini, güneşlenen
Bir delikanlı sanki
Ve bir denizkabugunda bütün deniz.

Mavi işte mevsim
Çocukken saçlarını kesen
Çılgın bir kız gibi;
Duadadır agaç, bilmeden ve bilinmeyen
Bir Tanrı'ya şükreder şimdi.

Yücelerde bir bulut
Kapatır Güneş'in önünü;
Ak bir ata binen rüzgâr
Çalarken kırbacını
Ne söylersin ey ozan bu göge, yıldızlara?

Ey hanlar, kervansaraylar gezgini
Adın yazıldı bak işte defterine yigitligin;
Kaba gücü övme, öv kaba güzelligi!
Çık içinden şu eski cografyanın ve tarihin
Mevsim gibi, ırmak gibi, çıtkırıldım bir kavak gibi!

Ali Püsküllüoğlu

Renklerin Dansı 30.09.11 00:58

Çember
 
Çember

Nasıl olsa bir gün eriye eriye tükenecek Güneş,
nasıl olsa düşeceksiniz bir kaldırıma, severken
ya da koklarken bir çiçegi, bir mektubu okurken ya da
bir parkta güneşlenirken, çocukların oynaştıgı bir sıra
(sevgi, o yabanıl dag geyigi, kaçar durur sizden)
akşam çökerken, boguk bir sıkıntıyla kente
o alışılmış sicim yagmurlar yagarken
(soluk, kararsız bir gögün altında, bir başınıza öyle)
adımlarınız gider ya gitmez, sigaranız agzınızda
merhaba diyensiz, tükenmişliginizi sonuna degin yaşarken
siz var mısınız bu kentin pis havasında (bilmezken)
sokak kedilerinin, o hüzün şarkılarının yanında
nasıl olsa bir gün olacak bu, kaçamazsınız
(siz kendiniz misiniz gerçekten? onu da düşünmelisiniz)
meyhanelere girseniz sıkıntıyla, kavgalarınız olsa
nedensiz ve korkunç. Tutup güvercinleri okşasanız
ya da yolsanız tüylerini martıların ve onların
gümüş saplı kara bir bıçagı öfkeyle sallasanız havaya
tükeneceksiniz yine de. Bu korkunç sorunun karşılıgı yok
savaşlardan yenilmiş çıkacaksınız, yitik hep yitik
neyiniz varsa, acının bilinmedik köşelerinde ta derinde
yitik hep yitik. Boyuna bu. Varlaştırmaz sizi hiçbir şey
akşamın yürege agır basan o yılgın gelişinde
isteklerin bilinmezliginde, adım başı degişen, adım başı
kararsız. Hangi soruya karşılık olacak? bilinmezken
kalmanın neyi degiştirecegi, gitmenin neyi eksiltecegi
neye yok desek, neyi çarmıha gersek, neye tapsak
diye düşünseniz bile. Düşünmek olur bu önce, ama sonra?
ama sonra sıkıntılarınızın kışı başlar yine de
çevrenizde ateşten bir çember gibi darala darala
çevrenizde ateşten bir çember gibi darala darala...

Ali Püsküllüoğlu

Renklerin Dansı 30.09.11 00:58

Çobanıl
 
Çobanıl

Ey tarlakuşlarının titreşip durduğu masmavi geniş alan,
Güz geldi mi çiylerle ıslanan kırlar,
Ey kül renkli ve iyi niyetli gökyüzü!
Bulutlarını yola çıkar
Ve kurşuni bir sessizliğe boğ toprağı.
Yine de
Ve yalnızca
İpince
Bir olda, uzak bir çavlanın sesiyle gürle.

Bir adam soruyor bana: Ata binmeyi unutmadın ya?

Bir dağ doruğu gibiydi, karlı
Ve çığ salacak,
Sonsuz, diri fırtınalarla yüklü
Tepelerde, otların üstünde ilk kar
Ve sevdiğim şıvgacık fidan, yolun üstünde.
Güz yeliyle savrulup duruyor
Ve toprağa
iyice
Yaslanıyor, dökülüyor yaprakları, güzle.

Bir adam soruyor bana: Ata binmeyi unutmadın ya?

Kim bilebilir, bir tek ağaç bile olmazsa
O eski, sonsuz ormanı? Sular
Oluklardan teknelere dökülse de.
Atlar
Yeni bir koşu tuttursa da.
Kim dudrurabilir düşleri, ey gece
Gözler
Açık olsa da?

İşte yanıtım:
Ey tarlakuşlarının titreşip durduğu masmavi geniş alan...

Ali Püsküllüoğlu

Renklerin Dansı 30.09.11 00:58

Deli Gençlik
 
Deli Gençlik

Gün ışırken kayalıklarda
Dolaşan yavru geyikler gibi.
Geldi yanıma oturdu şöyle
Islak serin gözleri.

En güzel günlerinde aşkımızın
Aşağıdan taze rüzgârlar eser.
Yosunlu bir çeşmeden
Bir çift karaca eğilmiş su içer.

Titreyen ellerimle okşadım, sevdim
Tutup o incecik bileği,
Göremem düşlerimde bile artık
O çekingenliği, güzelliği.

Hey atılan tohumları ilk aşkın
Dünya yüzündeki avarelik.
Üstümüzde şaşkınlığı hulyaların
Aşkın o güzel kudreti.

Ortalıkta bir serinlik...
Kuşlar sevinçle uçardı üstümüzden
Bulutlar alçaklardan gider,
Biz sevda içindeydik...

Ali Püsküllüoğlu

Renklerin Dansı 30.09.11 00:59

Eskidikçe
 
Eskidikçe

Güneşi karşılıyoruz mutlu çığlıklarla öperek,
Dağı, ovayı
Yüzyılların uykusunu
Otu, börtü böceği,
Bir kanat vuruşta uçan kartalı,
Ağır akan ırmağı,
Ağzında dünyayı taşıyan leyleği,
Korkunç bir yalnızlık duyan karacayı.

Yaşamak süsler eklemektir sonsuz gerçeğe
Derin bir soluk almak gibi
Pencereden dışarı bakmak gibi gökyüzüne,
Bir kırlangıç uçmak gibi
Kök salmak gibi toprağa;
Ölümse, açılan bir eski zaman sandığı.

Zaman diyorsun, bir çingene gibi karşıma çıkıyorsun o zaman,
O zaman zaman kaçıyor;
Kim tutabilir şimdiyi dünü eskiyi
Ölümlerden ölüm beğeni
Kırk katırı kırk satırı?

Saçlarında güller, karanfiller, dünyanın en güzel kırları,
Saçında gelincikler, sabah çiyi ve tarlakuşları
Çizmeli kedi
Yedi derya geçen şehzade
En güzel sırma tel
Sabahın yedisi ve ıssız göl
Ve güneşin hiçbir şeyi
Güvercinlerin çığlığı!

Yüz çocuk ırmağa koşuyor
Bin çocuk daha
Ve yanıyor ayakları kumlarda
Tozda ve küllerde ve saçında.
Anılar eskidikçe, insan yaşlandıkça
Kavağın gölgesi suya düştükçe
Rüzgarın sesi ve sis, odaya dolar
Ve dağlar uzakta çok uzakta
Şimdi, şu sabah gibi güzel oldukça
Kırıldıkça kırağı

Uçuşunu görmek güvercinlerin gökte
Beni bir çocukluk anısı gibi duygulandırıyor;
Görmüyor güneşi akşam ezanı köyde.
Yalnız sular mı uykuya varacak dağlar kayalar mı şimdi?

İşte çam çıraları da bitti
Haydi sen de var uykuya:
Çöksün üstüne gecenin karanlığı!

Ali Püsküllüoğlu

Renklerin Dansı 30.09.11 00:59

Git Yele Söyle
 
Git Yele Söyle

Yelkenleri dolduran yele
Uçurtmayı uçuran yele

Güzel ve tatlı
Kızların saçlarını dagıtan yele

Yagmur getiren
Yapraklardaki yele

Suları kabartan
İnce ve alımlı yele

Ovada yürüyen
Daglarda seken yigit yele

Bulutları güden
Kuş tüyünden hafif yele

Çiçekler açan
Uzun yolculuklardaki yele

Kâfir ve çapkın
Sessizce gülen yele

Güvercinin ve kırlangıcın
Kartalın kanatlarına vuran yele

Sevgiye kanat olan yele...

Ali Püsküllüoğlu

Renklerin Dansı 30.09.11 00:59

İstanbul
 
İstanbul

Şimdi Çemberlitaş'ta bir ev
Miniminnacık öyle durur
Penceresinde küçük bir kız
Saadeti yüzünden okunur.

Ötede kalabalık cadde
Durmuş insanlar bakınır
Ne derseniz deyin işte
Herkesin bir derdi vardır.

İnsanı sıkar kalabalık
Hele kızların bir tuhaf gülmesi!
içinizde bir şeyler uyanır
Gariplik yahut sevgi.

Veya Kö p rü üstünde bir gün
Gider dururken yolunuza
Hiç görmediginiz bir taze
Girivermiş kolunuza.

Diyecegim bir sıcak kadın
Deli divane etmişse yakışanı
İyice anlarsınız ondan sonra
İstanbul'u, yaşamayı, aşkı...

Ali Püsküllüoğlu

Renklerin Dansı 30.09.11 01:02

Öldürenler de Ölür
 
Öldürenler de Ölür

Dün gece seyrim içinde
Öldürenler de ölür
Şu dünyada kötülüklerden gayrı
Ne kalır

Böyle demiş ozanlar
Öldürenler de ölür
Kurtlar kuşlar düşman degil insana
Arılardan dost olur

Sokak başları tutulmuş
Öldürenler de ölür
Ankara'nın ortasında
Bu ne martin sesidir

Kar yagar kan üstüne
Öldürenler de ölür
Gencecik gider canlar
Ahları yerde mi kalır?

Ali Püsküllüoğlu

Renklerin Dansı 30.09.11 01:02

Pembe Beyaz
 
Pembe Beyaz

Bir kar yagar, etraf aydınlanır,
Soluk, kaygan bir dünya. Yalnızlıgın.
Sapanca'dan öteye Geyve'ye kadar,
Raylar pırıl pırıl, tren yılgın.

Ha bire üstümüze kar yagar,
Gittikçe büyür çılgınlıgın!

Ellerin üşür, ellerin utanır,
Yüregin sevgiyle dolu. Öyle sıcak!
Pencereden saçların uçuşur birden
Tren sarsılır gider koşarak.

Bulutlar geçer rüzgârla üstümüzden
Aşkımız gibi başlar bir saganak.

Bu vefasız anılar unutulmaz, hatırlanır,
Arada yıl var. Aklımda düşünceler.
Nasıldı derim nasıldı gözleri
Nasıl bakar da aydınlıga, güler!

Yagan kar gibi beyaz elleri,
İnceden bir de türkü söyler.

Hey, bir daha nasıl yaşanır
O ele geçmez günler! Yok artık!
Ne öpüp okşamak ne bir şey
Ne içimizi dolduran bu sıcaklık!

Ali Püsküllüoğlu

Renklerin Dansı 30.09.11 01:02

Rüzgar ile Konuşma
 
Rüzgar ile Konuşma

Güneyden mi geldin böyle, nedir
Portakal kokusu avuçlarında

Bu limon çiçegi ne saçlarında

Söyle durur mu o sıcak sihir
Turuncu renklerle dal uçlarında...

Ali Püsküllüoğlu

Renklerin Dansı 30.09.11 01:03

Sis
 
Sis

Diyor ki bana, sevdayı ateşten
bir gömlek gibi giydin mi
Diyorum ona, Ferhat'ım dağlar gürzümden
inledi ve yol verdi sularıma. Acı dindi

Diyor ki, hiç mi kıskançlık katmadım
bakışlarına
diyorum ben de, göğsümden çıkan ah
nice kartal vurdu, aşkla

Soruyor, ölüm mü her zaman
yenecek, nedir bu korku
Diyorum, Lokman da bir zaman
tanrı'ya bunu sordu

Diyor, kırılırsa kanadı sevginin
nasıl uçar, göklerde
Diyorum, o bir umuttur, bilesin
havalanır yine de

Soruyor bana, kalacak mısın böyle
adı yarına mahkum bir ozan olacak
Diyorum ona, nice yollar var gidilecek, nice
uçurumlar var daha, atlanacak

Soruyor bana, bu sis nasıl dağılır
tarih bile susarken. Anlat olanı
Diyorum ona, şiirim bir uyaktır
yiğitçe, ta kalbinden vurur zamanı...

Ali Püsküllüoğlu

Renklerin Dansı 30.09.11 01:03

Sonsuz Bir Şimdiki Zaman
 
Sonsuz Bir Şimdiki Zaman

Gümüştür Ay, altındır başak
Yaz geldi yine, ey çılgın!
Her sabah, ardından şu dagın
Güneş biraz daha güzel dogacak.

Söyle, sesini duymak, görmek seni
Ne zamandır böyle yasak bana?
Göçüm kalkar gider, ben çılgınca
Koşardım, bilmeden bastıgım yeri.

Sonsuz bir şimdiki zamanda yaşar
Düşler ki, artık avucumdadır;
Gökyüzünü kocaman bir çadır
Gibi üstüme örtüp yatar

Ve gezinirdim uykularımda,
Hiçbir şeye benzemez yara
Acısa da, derinde, ta derinde.

Şiirin o eski gümüş bahçelerinde
Ozanları gördüm, şiirdir tek yasa
Ah şiir ah, gögsümde ulu bir dag!

Ali Püsküllüoğlu

Renklerin Dansı 30.09.11 01:03

Sorular
 
Sorular

Durmuş bir adam saati sorar
Saat kaç?
Neden sorarsın be adam
İşin ne saatle?

Günü sorar biri
Bugün ne günlerden?
Neden sorarsın be adam
İşin ne günle?

Biri de yolu sorar durmuş
Nereye gider?
Neden sorarsın be adam
İşin ne yolla?

Bak, karınca soruyor mu saati?
Bak, güvercin soruyor mu günü?
Bak, kaplumbaga soruyor mu yolu?
Sen neden soruyorsun peki?

Ali Püsküllüoğlu

Renklerin Dansı 30.09.11 01:03

Şiir Tanrısına Yakarış
 
Şiir Tanrısına Yakarış

Bağışla unutmuşsam, unuttum
sanma yine de;
Yalnız ve kimsesiz
bir salkımsöğüt bozkırda
ve solgun suları durgun bir deniz
gibiyim şimdi;
saçlarımı dağıtmakta
şafağın tatlı eli.

Haydi çöz şu kelepçeyi, bu dağı
bilirim ben: Pınarlar akar, sessizce;
tanırım bu ormanı,
bilirim keçiyollarını her otu, her ağacı,
her dereyi;
duyulan, kuş sesleridir;
bırak da dalıp gideyim sonsuz kıra
yaşlı ruhum, gövdemle.

Ya da çöz dilimin bağını
duysun çağlığımı dünya!

Ali Püsküllüoğlu

Renklerin Dansı 30.09.11 01:04

Uyanık Uykuda
 
Uyanık Uykuda

Düşteyim işte. Çıkageldi bir güz yeli
hafiften. Bir bugu gibiydi gök.
Ey kendini saklayan geçmiş, ince bir tül ardında;
Güz geldi ve yıldızlarını üstüme dök.

Artık büyüdüm. Ey sonsuz çocukluk!
Atlar, atlıkarıncalar ve yolculuk.

Tuhaf degil mi, bu leylekler nereye göçer
gök yolunda? Yazdan kalan kanat sesleri
gibi duyuluyor. Her şey bir bir ve örtük,
ince, bilinmez bir yüz sanki.

Bir kuru agaç olarak kalayım mı?
Öyleyse ey güz, dök yapraklarımı!

Gövdemi kemirecek kurtlar toprakta
gözlüyor yolumu. Beklesinler bakalım.
Ayaklarım saglam basıyor daha, yolum var
günlere. Üşüsem, ısıtıyor kanım.

Ben bir leylegim, uykuda uyanık/ güz geldi artık
Göçüyorum yarı uyur, yarı uyanık...

Ali Püsküllüoğlu

Renklerin Dansı 30.09.11 01:04

Uzun Atlar Denizi
 
Uzun Atlar Denizi

O zaman çarşılarımızı suladık
Atları seyre gittik ikindilerde
Çok sıcaktı terden bunalıyorduk
Küçük tayın agzı süt kokuyordu
Çünkü sevdigimizi söylemiştik

Hiç böyle at görmemiştik
Üstüne adam binemiyordu kahkahkah
Çarşı esnafi soytarı olmuştu
- Derken bütün atlar yatakta -
Belediye başkanı sarhoştu

Çok gülen agızlar hep atlara
Unutmuştuk kocaman ellerimizi
Ne denli sıcaktı öyle o gün
Ne de çok istemiştik denizi
- Durmadan atlar çıktı karşımıza -

Hiçbirinde yüzemiyorduk
Kalkıp çarşıya indik gene
- Bu ne biçim at dedik kahkahkah
Kaldırımlara doldurduk sandalye
Suladık çarşılarımızı oturduk...

Ali Püsküllüoğlu

Renklerin Dansı 30.09.11 01:04

Yaşlanmış Bir Gemici Gibi
 
Yaşlanmış Bir Gemici Gibi

Ben bir korsan gemisinde doğup büyüyen
Denizciye benzerim,
Kalbim kavgalara ve fırtınalara alışık;
Tayfalar gibi canım sıkılır karada
Bir hasta gibi eririm.

O dalgalar ki açık denizlerde
Korkunç yolculuklarımda benimle birlikteydi;
Her çığlıkta martılar selamlardı beni
Günlerce yemsiz kalmış martılar.

Ben bir ıssız adaya da benzerim
Güneşli kumsallarımda dinlenir kaplumbağalar;
En uçarı kuşlar, en güzel çiçekler
Ve cins yemişlerim var sizler için.

Gene o kavgalı günlerimde olsam
Çekse götürse beni bilmediğim yerlere adsız gemiler;
Sonra kalbimde fırtına dinse
Yaşlanmış bir gemici gibi yaşasam...

Ali Püsküllüoğlu

Renklerin Dansı 30.09.11 01:05

Yeni Bir Gün
 
Yeni Bir Gün

Uzak bir yaz sesi
Gibi duyulur kokusu
Yeni bir günün
Deger herkesin saçlarına
Yılların eli o an

Sür ey güzel zaman

İşitiyorum adımlarını
Sessizce atsa da
Uzakta su çeken bir kuyudan
Ve dag yolunda
Çiçek açan

Sür ey güzel zaman

Bin şeye benzer
Alnına düşen perçem
Elinin degdigi yerlerde
Birden leylaklar açar
Yazı andıran

Sür ey güzel zaman...

Ali Püsküllüoğlu


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 00:37.

Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0 RC 2
Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.