Tualim.net

Tualim.net (http://www.tualim.net/)
-   Türk Şairlerin Şiirleri (http://www.tualim.net/turk-sairlerin-siirleri/)
-   -   Attila İlhan Şiirleri (http://www.tualim.net/turk-sairlerin-siirleri/2234-attila-ilhan-siirleri.html)

Renklerin Dansı 21.07.12 18:21

Elde var hüzün
 
Elde var hüzün

Söyleşir
Evvelce biz bu tenhalarda
Ziyade gülüşürdük
Pır pır yaldızlanırdı kanatları kahkaha kuşlarının
Ne meseller söylerdi mercan köz nargileler
Zamanlar değişti
Ayrılık girdi araya
Hicrana düştük bugün

Ah nerde gençliğimiz
Sahilde savruluşları başıboş dalgaların
Yeri göğü çınlatan tumturaklı gazeller
Elde var hüzün

O şehrâyin fakat çıkar mı akıldan
Çarkıfeleklerin renk renk geceye dağılması
Sırılsıklam âşık incesaz
Kadehlerin mehtaba kaldırılması
Adeta düğün
Hayat zamanda iz bırakmaz
Bir boşluğa düşersin bir boşluktan
Birikip yeniden sıçramak için
Elde var hüzün

Attila İLHAN

Renklerin Dansı 21.07.12 18:21

Elimden Gelen Bu
 
Elimden Gelen Bu

Elimden gelen bu ben iki kişiyim
Çoğalmak neyse ne azalmak zor
Birisi seni her an bırakıp gittiğim
Öbürü kan gibi tutulmuş seviyor
Ağzındaki acı alnındaki çizgiyim
Gözlerine kirli bir bulut getirdim
Hiçbir sevinç aydınlığı onu silemiyor.

Elimden gelen bu ben iki kişiyim
Birisi kapadığın kapılardan gitmiyor
Yağmur yağmaksa o güneş açmaksa o
Bir yerin üşüse onun sıcaklığı.
Öbürü en içten çağrını işitmiyor
Alıp tutmaksa o basıp gitmekse o
Bakışları kıyısız deniz uzaklığı.

Elimden gelen bu ben iki kişiyim
İkisi birden çıkmaya uğraşıyor
Bilmem ki hangisinden nasıl vazgeçeyim
Birisi yeni baştan serüvene başlamış
Öbürü silahında son mermiyi sıkıyor
Çoğalmak neyse ne azalmak zor.

Attila İLHAN

Renklerin Dansı 21.07.12 18:22

Geç Kalmış Ölü
 
Geç Kalmış Ölü

Korkacak bir şey yok hesap tamam
Sıram geldi mi hatta güleceğim
Kendimi hazırladım biliyorum
Önce Turgut arkasından Ömer haybo
Daha sonra varujan sonra nureddin
Sonra ben değilsem demokrat toni
Sonra o değilse mutlaka benim
Kendimi hazırladım biliyorum

Aysel'in gölgesine saklandım
Hep susamışım su içiyorum.

Attila İLHAN

Renklerin Dansı 21.07.12 18:22

Güz Söylenceleri
 
Güz Söylenceleri

Nedir bu yüzyıldır karanlık bakışlarını görürüm ayin
Başımı çevirip duyarım kokusunu bir güz günü korkulu
Sabahın serinliğini taşır derin duyguların
Pınar tadında duru çimen kokan
Yaşlı ağaçlarda salınır gizemli ışınları Omega'nin
Nedir bu onulmaz bir yara gibi yüzün
Bırakırım artık ne olursa olsun
Köprülerin orada çökmüş toprak mi
Yoksa yiten deniz mi içimizde uğuldayan

Ağzın mayıs ağzı
Kuskundur gövden, ama
Bir zamanlar gülde gözükmüştü tanrı
Nice güller böyle gövdenden yaprak dökerken

Nedir bu kuskun kısır toprak
Üstünde bin bir dansı onaylamayan rüzgar
Uçup giden yaz içindir
Dokunmayın ayin tenine
Yanar parmak uçlarınız, teniniz sonra
Nedir bu yüzün uzak yasam taraçalarında

Attila İLHAN

Renklerin Dansı 21.07.12 18:22

İki Yüzlü Melekler
 
İki Yüzlü Melekler

Sayende sayeban olduk İstanbul şehri
Sayende sebil olduk aç kaldık sefil olduk
Yıldızlar dem çekti güvercinler gibi başucumuzda
Ve yaktı perişan eyledi sine-i sad-paremizi
Saplanıp hançer misali bir hilal
Sokaklar serseri biz serseri
Yüksek kaldırım’da.
Bir Cezayir şarkısını dile getirdi plaklar
Cadde-i kebir: bütün ışıklarını yakmış bir gemidir
Sinemalar nerdeyse boşalacaklar.

Vay anam vay
Sen ne dersin İstanbul
Sen garip bir şair olsan söyle ne halt edersin
Kimin gücü yeterse kahretsin pazarlığı
Sefalet akıyor gürül gürül sokaklardan
Yol üstünde bir şehvet çarşısı tıklım tıklım
Yol üstünde sevda pazarlığı aşk pazarlığı
Kurtulmadık gitti bu denlü kepaze hayattan.
Hep böyle gecelerin koynunda yaşadık
Geceler serseri biz serseri.
Karakoldaki aynada safran gibi kirli yüzümüz
Gözlerimiz hasta gözleri ellerimiz hasta elleri
Kırılmış kavala dönmüşüz.

Sen söyle serseriler kıralı İstanbul
Sen söyle iki gözüm
Hangi merhem çaredir şu bizim yaramıza
Yel üfürdü su götürdü gençliğimizi
Elimiz boşa geldi meydanlarda kaldık
Meydanlar serseri biz serseri
Sağımız sefalet solumuz ölüm
İşte geldik gidiyoruz
Kahrolasın
Kahrolasın İstanbul şehri.
Attila İLHAN

Renklerin Dansı 21.07.12 18:23

Issızlığın Çığlığı
 
Issızlığın Çığlığı


Cam ipliğinden sıkı dokunmuştur
Kristal vitrindeki bu loş kadın
Soğuk tenhalığında kaşları alnının
İnce bir hayretle sanki donmuştur
Yansımaları sokağa vurmuştur
Kafasındaki müstehcen dazlaklığın
Sedef boşluğunda aralık ağzının
Sevişmelere çağrısı korkunçtur.


Taşralı bir 'köpek' buna tutulmuştur
Simsiyah bir ünlem önünde camların
Her gece jiletle kazıyamadığın
Kaç kere kaçırmayı filan kurmuştur
Çünkü kadınlar gözünü korkutmuştur
Kraliçesi budur yalnızlığın
Ürettiği nilüfer iç bataklığının
Cansız olmasından neler ummuştur.


Issızlık çığlığını şehirde unutmuştur.


Attila İLHAN

Renklerin Dansı 21.07.12 18:27

İstanbul Ağrısı
 
İstanbul Ağrısı

Kanatları parça parça bu ağustos geceleri
Yıldızlar kaynarken
Şangır sungur ayaklarımın dibine dökülen
Sen
Eğer yine İstanbul'san
Yine kan kopuklu cehennem sarmaşıkları büyüteceğim

Pancak pancak şiirler tüküreceğim
Demek yine ben
Limandaki direkler ormanında bütün bandıralar ayaklanıyor
Kapı önlerinde boyunlarını bükmüş tek tek kafiyeler
Yahudi sokaklarını aydınlatan telaviv şarkıları
Mavi asfaltlara çokmuş
Diz bağlıyor
Eğer sen yine İstanbul'san
Kirli dudaklarını bulut bulut dudaklarıma uzatan
Sirkeci Garı'nda tren çığlıklarıyla bıçaklanıp
İntihar dumanları içindeki Haydarpaşa'dan
Anadolu üstlerine bakıp bakıp
Ağlayan
Sen eğer yine İstanbul'san
Aldanmıyorsam
Yakaları karanfilli ****ler eğer beni aldatmıyorsa
Kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar
Yine senin emrindeyim
Utanmasam
Gözlerimi damla damla kadehime damlatarak
Kendimi yani su bildiğim Atilla ilhan'ı
Zehirleyebilirim

Sonbahar karanlıkları tuttu tutacak
Tarlabaşı pansiyonlarında bekarlar buğulanıyor
İmtihan çığlıkları yükseliyor üniversite'den
Tophane iskelesi'nde diesel kamyonları sarhoş
Direksiyonlarının koynuna girmiş biçkin şoförler
Uykusuz dalgalanıyor

Ulan İstanbul sen misin
Senin ellerin mi bu eller
Ulan bu gemiler senin gemilerin mi
Minarelerini kurdan gibi dişlerinin arasında
Liman liman götüren
Ulan bu mazot tüküren bu dövmeli gemiler senin mi
Aksamlar yassıldıkça neden böyle devleşiyorlar
Neden durmaksızın imdat kıvılcımları fışkırıyor
Antenlerinden
Neden
Peki İstanbul ya ben
Ya mısralarını dört renkli duvar afişleri gibi boy boy
Gümrük duvarlarına yapıştıran yolcu Abbas
Ya benim kahrım
Ya senin ağrın
Ağır kabaralarınla uykularımı ezerek deliksiz yaşattığın
Çaresiz zehirle kusan çılgın bir yılan gibi
Burgu burgu içime boşalttığın
O senin ağrın
O senin

Eğer sen yine İstanbul'san
Yanılmıyorsam
Koltuğumun altında eski bir kitap diye götürmek istediğim
Sicilyalı balıkçılara Marsilyalı dok isçilerine
Satir satir okumak istediğim
Sen
Eğer yine İstanbul'san
Eğer senin ağrınsa iğneli beşik gibi her tarafımda hissettiğim

Ulan yine sen kazandın İstanbul
Sen kazandın ben yenildim
Kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar
Yine emrindeyim
Ölsem yalnız kalsam cüzdanım kaybolsa
Parasız kalsam tenhalarda kalsam çarpılsam
Hiç bir gün hiçbir postacı kapımı çalmasa
Yanılmıyorsam
Sen eğer yine İstanbul'san
Senin ıslıklarınsa kulaklarıma saplanan bu ıslıklar
Göz bebeklerimde gezegenler gibi donen yalnızlığımdan
Bir tekmede kapılarını kırıp çıktım demektir

Ulan bunu sen de bilirsin İstanbul
Kaç kere yazdım kim bilir
Kaç kere kirpiklerimiz kasaturalara dönmüş diken diken
1949 eylul'unde birader mirc ve ben
Sokaklarında mohikanlar gibi ateş yaktık
Sana taptık ulan
Unuttun mu
Sana taptık

Attila İLHAN

Renklerin Dansı 21.07.12 18:27

Mahur Beste
 
Mahur Beste

Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız
O mahur beste çalar Müjgan'la ben ağlaşırız
Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız
Yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız
O mahur beste çalar Müjgan 'la ben ağlaşırız.

Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı
Güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı
Hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı
Gittiler akşam olmadan ortalık karardı.

Bitmez sazların özlemi daha sonra daha sonra
Sonranın bilinmezliği bir boyut katar ki onlara
Simsiyah bir teselli olur belki kalanlara
Geceler uzar hazırlık sonbahara.

Attila İLHAN

Renklerin Dansı 21.07.12 18:27

Mercanlar Uzağı
 
Mercanlar Uzağı

Gülüşler evinden yeni çıktım
Suyun patikasında gördüm seni
Durgun bir fırtına gibiydin
Kokuyordu saçların dağ yeli
Gür elmalar içinde sarisin bir gövdeydin
Hülyalı bir aralıktan aralar görürdüm gözlerini
Ah karaydı onlar
Umutsuz kara ırmaklar gibi kara
Ve neydi bana söylediğin
Bir fısıltı anlaşılmaz sözler dolu
Ufak bir ürperti sözle
Ya da parmak uçlarınla bir dokunduğunda

Artık yanıyor tapınakların
Gezinmiyor meleğin pembe yolda
Ne olursa olsun artık gün sona mi erecek yoksa
Ağlayan bir meleği mi duyacağım bu gece
Beklemeyi de bilmiyor bu yürek
Parçalanıp ayrılmış yakut yollara

Attila İLHAN

Renklerin Dansı 21.07.12 18:28

Nasıl Bir Sevdaysa
 
Nasıl Bir Sevdaysa

Ay çok mu gecikti neredeyse çıkar
Sen yalnızlığıma varır varmaz
Az sonra yağmuru durduracaklar
Rüzgârı değiştirdim
Ustura ağzı poyraz.

Yok canım yıldızları unutmadık
Mutlaka yerlerinde bulunacaklar
Kenarı yaldızlı mavi bir karanlık
Sütlü çıplaklığını örtecek kadar.

Senin için olduğu asla bilinmeyecek
Yapraklarını birden dökecek dutlar
Şafak sökerken sekiz on kadar şimşek
Balkonda işlemeli müstesna bulutlar.

Ayak bastığın an şehir de değişebilir
Yoksa Moskova mı
Belki Berlin belki Dakar
Belki 30'lardan mehtap yorgunu İzmir
Körfez'de şerefine donatılmış vapurlar.

Nerede ne zaman kaç kere yaşadık
Nasıl bir sevdaysa eskitememiş yıllar
Bitirdiğimiz her şeye yeniden başladık
Dudaklarımızda birbirimizden mısralar.

Attila İLHAN


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 06:21.

Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0 RC 2
Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.