Tekil Mesaj gösterimi
Alt 22.06.09, 03:46   #1
Kullanıcı Profili
Tualim
YÖNETİCİ
 
Tualim - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Tualim.NetTualim
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Feb 2009
Üye No: 2
Mesajlar: 1.665
Konular: 1221
Bulunduğu yer: İstanbul
Standart Türkçem Eyvah 2 Perdelik Komedi

Türkçem Eyvah 2 Perdelik Komedi


Dernek lokali. Sahnenin bir köşesinde başkanın masası. Önünde birbirine dönük iki sandalye. Ortada bir başka masa, üzerinde okey takımı, etrafında üç sandalye. Başkan, Orhan, Metin masada. Başkan cepheden, diğerleri yandan görünecek şekilde oturmakta.
Başkan, Orhan, Metin, Arif, Anne, Ceren (Nine), Şair, Bekir, Murat, Öğretmen, Ayhan, Selim, Cezmi.

Perde açılmadan/ışıklar yanmadan önce bağlama eşliğinde Faruk Nafiz Çamlıbel’in dörtlüğü okunur.
Hangi sözlerle ninem gönlünü açmışsa bana
Ben o sözlerle gönül vermedeyim sevgilime
Sözlerim ninni kadar duygulu olmak yaraşır
Bağlıdır çünkü dilim gönlüme gönlüm dilime.

Bağlama devam ederken perde yavaş yavaş açılır.

BAŞKAN- Sabahtan beri kareyi kuramadık yahu. Nerde kaldı bizimkiler?

ORHAN- Haklısın başkanım... Kim bilir yine nerede pinekliyorlar. Arkadaş, dernek kurduk, lokal açtık. Bir araya gelelim, faaliyet yapalım, Türkçeyi koruyalım, kurtaralım dedik. Dedik ama ne fayda! Kimsenin derneğe uğradığı yok ki!

METİN- Arada bir de okey, tavla, bezik, king, briç, satranç filân oynarız, dedik... Olmadı... (İskambil kâğıtlarıyla fal açmaya çalışır.) Olmuyor işte. Bak, yine açılmadı. Allah’ın cezası kâğıt. Sinek ikili gelse ya... Maça kızı geliyor. Seni davet eden mi var kızım? (Kâğıtları toplayıp yeniden dizer.)

BAŞKAN- (Kalkar, gezinir.) Böyle dernekçilik olmaz arkadaş? Bakın şu tabelâya: Turkish Koruma Derneği. Nasıl da mahzun duruyor. Onu üzmeye ne hakkımız var?

ORHAN- Haklısın başkanım.

BAŞKAN- (Orhan’ı azarlar.) Haklısın başkanım, haklısın başkanım. Yahu kaç kere söyledim sana. Yağcılık yapma diye

ORHAN- Ne yapayım sayın başkanım. Kanıma işlemiş. Siz... Koskoca Turkish Koruma Derneği Başkanı. Nasıl hitap edebilirim ki? Çarpılırım valla.

BAŞKAN- Tamam tamam, anladık. Hani yani bıraksalar, yağcılığın felsefesini yapacaksın. Kalk, çık şu sokağa, kimi bulursan tut getir. Kareyi tamamlayalım.

ORHAN- Baş üstüne sayın başkanım... (Çıkar.)

METİN- Anlamadım, başkanım. Şimdi Orhan biraderimiz gidip sokaktan rastgele adam mı getirecek? O rastgele adamla mı okey oynayacağız?

BAŞKAN- Evet, ne var bunda?

METİN- (Dudak büker.) Bilmem. Sen nasıl münasip görürsen.

ORHAN- (Girer.) Baktım, sayın başkanım. Yok, hiç kimse yok... Aslında hiç kimse yok değil. Var. İn var, cin var. Top oynuyorlar. Bir tarafta inler, bir tarafta cinler, maç yapıyorlar. Cinler 1-0 galip. Hakem de kim, biliyor musun?

BAŞKAN- Kim?

ORHAN- (Güler.) Pierluigi Collina.

METİN- İyi ya işte. Collina’yı getirseydin, birader!

ORHAN- Davet ettim ama gelmedi. Maç yeni başlamış. “Bitsin, düşünürüz.” dedi.

BAŞKAN- Kesin be! Cıvıttınız iyice! (İçeriye seslenir.) Arif, bize çay ver!

ARİF- (İçeriden) Peki, başkan. (Çay tepsisiyle girer, çay dağıtır.)

BAŞKAN- Arif! Yine yüzünden düşen bin parça. Hayrola?

ARİF- (Omuz silker.) Yok bir şey, başkan. (Dönüp yürür.)

BAŞKAN- Var var... (Metin’le Orhan’a) Canını sıkan bir şey bunun. Ama ne?

METİN- Söylemezse nerden bilelim, başkan.

ANNE- (Önde, arkasında Ceren girerler.) Ey günner. Ben başğani arirem.

BAŞKAN- Buyurun, benim.

ANNE- Hele şükür. Sabbah beri arirem arirem, anca buldum.

BAŞKAN- Neye arirsiz ki eze? Şey, pardon, ne için arıyordunuz ki teyze?

ANNE- Ambu ğızim sipiker olmah istiyir. Boy desen boy, huy desen huy. Hepisi tamam. Annir misen?

BAŞKAN- Annirem annirem. Ha, yani anlyorum. (Kendi masasına geçer. Önündeki sandalyeleri gösterir.) Buyurun.

ANNE- (Oturur. Ceren’e) Otur boyali ğuzum, otur. Sit davn piliz.

BAŞKAN- (Ceren’e) Adın ne senin?

CEREN- (Oturur. Annesine) Ne diyor?

ANNE- Vat iz yor neym diyir boyali ğuzum. Vat iz yor neym?

CEREN- (Anneye) Okey mam. (Başkana) May neym iz Ceren.

BAŞKAN- (Anneye) Hep böyle midir?

ANNE- He emisi, sabahlari beledir, sular seller gibi İngiliz lisani ğonuşur. Ahşamlari de Almanca, İtalyanca. E, az mi urğaştıh? Kolleje getsin, ünüverstede yabançi dil ohusun dedıh. Bele ey olmadi mi?

BAŞKAN- Ey oldi, ey oldi... Pardon, iyi oldu, iyi oldu da, ya Türkçe? Türkçeden ne haber?

ANNE- Oni de ğonuşur emisi, onda ne var ki!

BAŞKAN- Konuşsun bakalım.

ANNE- (Ceren’e) Spik Törkiş.

CEREN- Okey, mam. (Başkana, İngilizce aksanla) Ben çok seviyor spiker olmak. Eee, nasıl diyorlar, ben bayılıyor. Rüyamda görüyor. Televizyonda haber konuşuyor. “En doğru haber bizde” diyor.

BAŞKAN- Ooo, iyi iyi, maşallah, ana dili gibi Türkçe konuşuyor. Değil mi çocuklar?

ORHAN- Evet sayın başkanım... Çok iyi... Şahane, şahane...

METİN- Yerel televizyonlar az gelir buna. Ulusal kanallardan birine gitmeli. (Kâğıtları öfkeyle toplar.) Yahu başkan, niye açılmıyor bu fal?

BAŞKAN- Hay falın çıksın senin!

METİN- Ama başkan, niye kızıyorsun ki? Çıkmıyor işte. Çık-mı-yor.

BAŞKAN- Bir daha dene. Olmuyorsa Orhan’la tavla oyna. Tövbe tövbe.

METİN- Sahi ya, biz niye tavla oynamıyoruz ki?

ORHAN- Hay aklınla bin yaşa Başkanım. (Tavlayı açar.) Hadi bakalım, acemi.

BAŞKAN- (Anneye.) Peki, teyze, benden ne istiyorsunuz?

ANNE- Senin elin, ğolun, ayağın uzundur, emisi. Dernek başğanisin ya! Senin lâfıın iki etmezler. Ganal 99’a bir telefon et, ğızımi sipiker etsinner.

BAŞKAN- Hııı, Kanal 99’a spiker... E, olur. Ama bunun için derneğe bir miktar bağış yapmanız lâzım.

ANNE- Sen he de! Gerisi ğolay, emisi! Derhal çeki yaziram. Dolar mi istirsiiz, Avro mi?

BAŞKAN- (Şaşkın) Siz hangisini uygun görürseniz.

ANNE- (Çantadan çek defterini çıkarır.) Ahan buriya yazirem. Hamiline on bin dolar. (Koparıp uzatır.)

BAŞKAN- (Çeki alır. Gözleri faltaşı gibi açılır. Orhan’la Metin’e gösterir.) Bu ne? Burda kaç tane sıfır var, çocuklar? Bakın hele!

BİRLİKTE- 4 tane.

BAŞKAN- İyi iyi. Ben de 4 tane gördüm zaten. (Döner. Anneye) İngilizce, Türkçe iyi de, bakalım fizik, kimya, beden eğitimi nasıl? (Ceren’e) Şöyle bir yürü bakalım!

CEREN- (Anneye) Ne diyor?

ANNE- (Manken gibi yürür.) Embele yeri diyir boyali ğuzum. Embele yeri.

CEREN- Okey mam (Manken gibi yürür.) Oluyor?

BAŞKAN- Oluyor, oluyor... Güzel. (Cep telefonunu çıkarıp tuşlar. Kalkıp gezinerek konuşur.) Alo, Kaya Bey! Elimde senin kanal için çok iyi bir spiker var. Hemen gönderiyorum. Tam aradığın gibi. Aslında yeri ulusal kanallar ama ben senin televizyonu uygun gördüm... Tabiî canım. Ama böylesi çok zor bulunur, emin ol... Sorma! Fevkalâde... Üç dili ana dili gibi konuşuyor... İngilizce, İtalyanca, Almanca... Türkçe mi? Onu da... Elbette canım, ana dili gibi... Konuşuyor tabiî. Yalnız küçük bir fark var... Öz ana dili gibi değil de, üvey ana dili gibi konuşuyor... Haklısın. O kadar kusur Gülgûn Feyman’da bile olur. Sen şimdi buna akşam haberlerini okut, reytingin tavan yapsın. Anlaştık mı? Hadi öptüm, baaay!

ANNE- Sağ olasın, emisi. Size ey günner. Hoşça kalın. (Ceren’in elini tutar.) Gidelim, boyali ğuzum. Lets go! (Yürür.)

CEREN- Okey mam. (Başkana) Baaay! (Peşinden yürür. Çıkarlar.)

ŞAİR- (Girer. Elinde bond çanda, takım elbiseli, kravatlı, yaka cebinde mendil vardır.) Özel insanlar, güzel insanlar. Gününüz, geceniz hayır olsun! Dört yanınız çayır olsun.

(Başkan, Orhan ve Metin ayağa kalkarlar.)

BAŞKAN- Ooo, mahallemizin şairi, Süslü Sedat. Hoş geldin.

METİN- Hoş geldin üstat! Şeref verdin.

ŞAİR- Hoş bulduk. Şeref bulduk, cancağızım. Memnun olduk ayrıca.

ORHAN- (Yer gösterir.) Buyur üstat. Hoş geldin. Şöyle geç.

ŞAİR- Estağfurullah. Teveccühünüz. Oturalım bakalım. (Cebinden mendil çıkarıp sandalyeyi siler ve oturur.)
(Orhan gidip bir sandalye getirir. Şairle başkanın arasına koyup oturur.)

BAŞKAN- Ee, nasılsın şair?

ŞAİR- (Yumruğunu sıkıp havaya kaldırır.) Daima iyi, daima iyi...

BAŞKAN- Nerelerdesin kaç gündür?

ŞAİR- Şurda burda, şehirde kırda, evde çadırda, dünyada kabirde...

BAŞKAN- Aman Allah korusun, şair. Ev, çadır neyse de, kabir için daha erken... Sen bize lâzımsın.

ŞAİR- Haklı olabilirsiniz, dost! Dünya var, kabir var. Ne var ki daha yazılacak bir sürü de şiir var. (Çantasını açar.)

BAŞKAN- Hay ağzına sağlık. Değil mi ya?

METİN- Evet üstat! Çantanda neler var bugün?

ŞAİR- Her zamanki gibi, güzel kardeşim. Şiir, yine şiir, yine şiir, hep şiir...

ORHAN- Ee artık, bir iki şiir okursun bize, ha!

ŞAİR- Okuyalım bittabi. (Çantayı açar.) Noksanlık olmasın kafamızın tahtasında / Bakalım neler varmış şairin çantasında. (Bir tomar kâğıdı masanın üzerine koyar. Çantayı Orhan’a uzatır.) Tutar mısın ciğerimin nikotinsiz köşesi / Paslanmasın gönül kapının menteşesi.

ORHAN- Amin üstat, amin. Ne güzel de söyledin. Sen zaten hep güzel söylersin. Allah ne muradın varsa versin. (Yerinde zıplar.) Vay be! Kafiyeli konuştum. Ben de mi şair oluyorum ne?

METİN- Sakin ol, Orhan. Üstada ayıp oluyor.

ORHAN- Pardon, pardon. Çok özür dilerim üstat.

ŞAİR- Rica ederim, cancağızım, rahat olunuz. (Kâğıtlar arasında birini seçer.) Okuyacağım ilk şiir, memleketimin hâli üzerinedir. (Ayağa kalkıp nutuk çeker gibi okur.) Ey ahali, ahalî / Ne olacak bu memleketin hâli? / Bastım da kırıldı ayvanın dali / Var mı bizde süper güç olma ihtimali? / Olamazsak kimin boynuna bunun vebâli / Yurdumun insanları artık uyanmalı... (Oturur.) Böyle gidiyor işte. Tam 128 kıta... Ama bu kadar yeter şimdilik.

BAŞKAN- Vaay, bayağı sosyal içerikli bir şiir olmuş...

ŞAİR- E, tabiî ya. Nedir öyle hep aşk, hep aşk. Bu ülkede açlık, yoksulluk diz boyu. İşlemek lâzım bu konuyu...

METİN- Üstat be, biz yine de bir aşk şiiri rica etsek senden. Ha, ne dersin?

ŞAİR- (Kalkar. Nutuk çeker gibi) Aşktan bahsetmek kolay değil ama / Aşk deyince tuz basarım yarama / Bende artık sevinç neşe arama / İsterim ki girmesin hiç kimse yârimle arama / Haciz koydular bankadaki parama / Tarama yar tarama / Yâr zülüfün tarama / Tuzlu su doldurdu felek benim matarama...

ORHAN- (Ağlamaya başlar.) Ne derin aşk be! (Şaire) Üstat, bu şiiri geçici olarak alabilir miyim? İade etmek şartıyla...

ŞAİR- (Uzatır.) Elbette cancağızım. O kadar beğendiysen...

ORHAN- (Kalkar, önünde birkaç kere eğilir.) Çok teşekkür ederim üstat, çok teşekkür ederim. Allah ne muradın varsa versin.
ŞAİR- Rica ederim cancağızım. Ne önemi var?

METİN- Ağzına sağlık üstat. Çok etkilendim.

BAŞKAN- Al benden de o kadar. Şair be, senin sesin ciğerden kopup geliyor gibi.

ŞAİR- Şiir bu, başkan. İşkembeden gelecek değil ya!

BAŞKAN- Şiir deyince akan sular durur. Yalnız insan bazen efkâr dağıtmak istiyor. Ne dersin? Bir okey çevirelim mi? Allah seni inandırsın, sabahtan beri kareyi tamamlayalım diye bekliyoruz.

ŞAİR- (Masanın üzerindeki kâğıtları toplar. Metin’e) Çantamı rica edeyim, güzel insan. (Çantayı alıp kâğıtları içine doldurur.) Bana müsaade, dostlar! Sizler buyurun oturun. Karenizi bir başkasıyla kurun. Oyunla moyunla kaybedecek zamanım yok. Benim o tür işlere karnım tok. Şu sıralar uzun şiirler yazmaya alışıyorum. Hortumnâme diye bir destan üzerine çalışıyorum.
Tualim isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla