Tekil Mesaj gösterimi
Alt 22.06.09, 03:47   #2
Kullanıcı Profili
Tualim
YÖNETİCİ
 
Tualim - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Tualim.NetTualim
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Feb 2009
Üye No: 2
Mesajlar: 1.665
Konular: 1221
Bulunduğu yer: İstanbul
Standart

ORHAN- (Saatine bakar.) Sayın başkanım, bana izin var mı? Şair abimiz böyle aşk şiiri okuyunca, birden hatırladım. Çok önemli bir randevum vardı benim.

BAŞKAN- Hadi git bakalım. Nasılsa bugün kareyi kuramadık.

ORHAN- Sağ ol başkanım. Allah seni başımızdan eksik etmesin. Allah ne muradın varsa versin... (Koşarak çıkar.)
(Bekir’le Murat nefes nefese girerler.)

BAŞKAN- Hah, işte bizim ekip geldi. Yapışık ikizler. Bekir’le Murat... (Bekir ve Murat’a) Kareyi kim tamamlıyor çocuklar?

BEKİR- Bana bakmayın. İşim var.

BAŞKAN- Ya sen Murat?

MURAT- Ben de yokum, başkan. İşim var. Daha doğrusu birlikte işimiz var. Acil bir iş.

METİN- Allah Allah... Neymiş bu acil iş?

BEKİR- İş değil aslında, daha çok sanatsal bir etkinlik...

BAŞKAN- Sanatsal bir etkinlik ha. Vallahi bravo!

BEKİR- Yaaa!

MURAT- Ne dersin başkan? Hemen şurda bir prova yapalım mı?

BAŞKAN- Yahu biz burda kareyi tamamlayalım diye çırpınıyoruz. Adamlara bak! Prova yapacaklarmış. Ne provasıymış bu?

MURAT- Yıl başında bir piyesimiz var ya, başkan! “Türkçem Eyvah” diye. Onun provası...

BAŞKAN- Tamam ama şimdi sırası değil, sonra yapın provanızı. Önce biriniz şu kareyi tamamlasın...

BEKİR- Küçük bir prova, başkan. Havaya girelim.

MURAT- Hadi başkan... Çok önemli, biliyorsun... Derneğimizin faaliyetleri arasında bu da var. Aksatamayız. İhmal edemeyiz.

BEKİR- Elbette. Bak üstelik şair de burada.

MURAT- Evet ya! Üstat be! Bir de şu bizim oyunla ilgili bir şiir yazsan!

ŞAİR- Yazalım elbette. Hatta şimdi doğaçlama söyleyelim: Türkçem, eyvah, Türkçem, eyvah! / Türkçemize yabancılar saldırıyor vah vah! / Korumazsak savunmazsak bu dile yazık günah / Akıl, fikir, insaf versin bize Allah...

BEKİR- Eyvallah üstat. Ağzına sağlık. (Başkana) Ne diyorsun başkan? Başlayalım mı?

BAŞKAN- (Ne yapalım der gibi) Peki peki, anladık. Hadi yapın bakalım provanızı. (Masasına geçer.)

BEKİR- (Kürsüyü sahnenin sol köşesine taşır. Kürsüde konuşma yapmak üzere yerini alır. Kasılır.) Sayın başkan, değerli parlamenterler!

MURAT- (Sandalyeyi karşısına çekip oturur. Seyirciye) Milletvekilleri demek istiyor.

BEKİR- Bakınız! Avrupa Birliği Parlamentosu kararları var. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatları var. Ayrıca Kopenhag Kriterleri ne diyor? Yüro, Dolar paritesi hakkında ne biliyorsunuz? Efektif olarak soruyorum... Problemlere global çözümler üretelim artık.

MURAT- Sayın parlamenter! Bütün bunlar protokolde var. AyEmEf tarafından dikte edilmiş.

BEKİR- Öyleyse Moody’s Kredi Kuruluşu Türkiye’nin notunu niçin düşürüyor efendim?

MURAT- Sayın Parlamenter! Onu bize değil, protokolü paraf edenlere sorun...

BEKİR- Her neyse efendim, her neyse. Bugünkü dünya konjonktüründe başka türlü davranmanız mümkün değil zaten. Ama biz konsensus arıyoruz, her şeye rağmen.

MURAT- Biz ne arıyoruz peki? Biz de konsensus arıyoruz...

NİNE- (Girer, elinde bir baston, sahnenin bir ucundan değerine doğru yürür, aranır.) Herkes bir şey arıyor. “Arayan bulur:” demişler. Mevlâsını da, belâsını da. Ben ne arıyorum peki? Ben de keçimi arıyorum. Şöyle kara bir keçi. Bir boynuzu da kırık. Allah’ın cezası. Üç gündür kayıp. Yok yok! Çoban söylemiyor ama ben biliyorum, kurt kaptı benim keçiyi, kurt. Ah kara keçim, vah kara keçim. Nerelerdesin? (Çıkar.)
(Bekir ve Murat kürsü ile sandalyeyi dışarı çıkarıp dönerler Murat başına eşarp takar. Bağdaş kurup oturur. Bekir karşısına geçer.)

BAŞKAN- Vaay, zenne tipi, ha! Ortaoyunu mu bu? Bayan oyuncu bulamadınız mı arslanım?

BEKİR- Bir dakika başkan. Konsantrasyonumuzu bozma. Aslında bu rolü Mehtap oynayacak. O gelinceye kadar biz bir prova alalım.

MURAT- Yahu Bekir, kırk kere söyledim sana. Prova alalım değil, prova yapalım... Sahne alalım değil, sahneye çıkalım...

BEKİR- Tamam tamam, sen benim Türkçeme dil uzatacağına, eşarbını düzelt, anneciğim.

MURAT- Dalga geçme. Oynamam. Ben nöbetçi anneyim. Mehtap gelinceye kadar... Hadi uzatma, başla.

BEKİR- Peki başlıyorum.

MURAT- Bir dakika! Bekle! (Yere bağdaş kurar.) Böyle mi oturacaktım? (Ellerini dizlerinin üzerinde tutar.) Böyle mi olacak?

BEKİR- Hah, tamam. Yahu sen bu zenne rolüne bayağı ısındın ha! Ne dersin? Mehtap’a başka rol bulsak da bu sahneye seninle mi devam etsek?

MURAT- (Kızar.) Bak, damarıma basma, kalkar giderim ha!

BEKİR- Tamam tamam kızma. Başlıyorum. (Çocukça yalvarma taklidi) Anne yaa! İki saat, n’olur? İnternet kafeye uğrasam. Azıcık çet, biraz da sörf yapsam. E-mailime baksam. Mortıl Kombat, Tomb Raydır, Metriks, Vorbileyd, Half Layf oynasam. Bir parça da hekırlık yapsam. N’olur?

MURAT- (Bağdaş kurmuş, elleri dizlerinin üzerinde) Hayır dedim ya çocuğum! Derhal odana git! Görüyorsun, yoga yapıyorum. Trans hâlindeyim. Konsantrasyonumu bozma benim.

KARAMANOĞLU M.BEYİN TORUNU- (Fondan) Karamanoğlu Mehmet Bey’in torunu olarak buyruğumdur: Şimden gerü evde, mecliste, yurtta, kantinde, sınıfta, sokakta Türkçeden başka bir dil kullanılmayacaktır. Böyle biline!
(Murat ve Bekir çıkarlar.)

ÖĞRETMEN- (Girer, başkana) Affedersiniz, buranın sorumlusu kim?

BAŞKAN- Buyurun, benim.

ÖĞRETMEN- Geçerken derneğinizin tabelâsı dikkatimi çekti. Turkish Koruma Derneği. Doğru mu? Gerçekten derneğinizin adı bu mu?

BAŞKAN- Evet hanımefendi, bir sakıncası mı var?
ÖĞRETMEN- Var tabiî. Niçin Türkçe değil de Turkish? Merak ettim.

BAŞKAN- Daha global oluyor hanımefendi.

ÖĞRETMEN- Turkish... İngilizce... Daha global...

ÖĞRETMEN- (Şaşkın) İlginç. Çok ilginç. Türkçeyi Koruma Derneği, ama adını İngilizce telâffuz ediyor

BAŞKAN- Pardon, hanımefendi. Bu konu sizi niye bu kadar ilgilendiriyor? Ne iş yapıyorsunuz?

ÖĞRETMEN- Öğretmenim ben. Türkçe öğretmeni.

BAŞKAN- Yaa... Demek Türkçe öğretmenisiniz. Peki hoca hanım, derneğimize bir itirazınız mı var?

ÖĞRETMEN- Evet beyefendi. İtirazım var.

METİN- (Oturduğu yerden Müslüm Gürses taklidi yapar.) İtirazım var, böyle kadere, itirazım var bütün dertlere, itirazııım vaaar.
BAŞKAN- Ayıp oğlum. Bir bayan karşısında ne biçim konuşuyorsun?

METİN- Konuşmuyorum ki, sayın başkan, şarkı söylüyorum.

ÖĞRETMEN- Lütfen beyler. Şaklabanlığın lüzumu yok. Biraz ciddî olun.

BAŞKAN- Bir dakika hoca hanım, bir dakika, hakaret ediyorsunuz, farkında mısınız?

ÖĞRETMEN- Nasıl anlıyorsanız, öyle.

BAŞKAN- Ayıp oluyor ama...
ÖĞRETMEN- Ayıp mayıp. Adına her ne diyorsanız. Ben sizi uyarmak istedim. Önce adınızı değiştirin lütfen.

BAŞKAN- Olmadı, hoca. Savunmada kaldık, nezaket olsun diye. Ama böyle olmaz ki! Hem siz Türk Hava Yolları’nı gördünüz mü? Onları da ikaz ettiniz mi? Hani onlar da uçakların kaburgasına Turkish Airlines yazıyorlar ya!

ÖĞRETMEN- Gerekirse onları da ikaz ederim. Bu Türkçe bizim. Sahip çıkmak hepimizin görevi. (Çıkışa yürür.)

BAŞKAN- Peki, öyle olsun bakalım. Güle güle.

METİN- (Kalkıp gelir.) Başkanım, bir çay ısmarlasaydık. Ayıp oldu vallahi.

BAŞKAN- Vallahi haklısın Metinciğim. (Öğretmenin ardından) Bir dakika hoca hanım. Bir çay alsaydınız.

ÖĞRETMEN- (Döner.) Hayır, beyefendi. Ben çay (vurgulu) içmiyorum.

BAŞKAN- Kahve, neskahve filân alsaydınız.

ÖĞRETMEN- Hayır efendim, ben kahve de içmiyorum, neskafe de (vurgulu) içmiyorum.

BAŞKAN- Aman içmeyin hoca hanım. Amma da kaprislisiniz yani!

ÖĞRETMEN- Kaprisli mi? Bana, ha! Sizi dava ederim. Mahkemelerde süründürürüm. Görürsünüz. (Öfkeyle çıkar.)

METİN- Başkanım, bana müsaade. (Çıkışa yürür.)
Tualim isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla