Tekil Mesaj gösterimi
Alt 22.06.09, 03:47   #3
Kullanıcı Profili
Tualim
YÖNETİCİ
 
Tualim - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Tualim.NetTualim
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Feb 2009
Üye No: 2
Mesajlar: 1.665
Konular: 1221
Bulunduğu yer: İstanbul
Standart

BAŞKAN- Hadi sen de git. Asabım bozuldu zaten. (Makam koltuğuna yığılır. Kendi kendine) Bu nasıl iş yahu? Karizma, otorite, yerle bir. Bu işte bir yanlışlık var ama ne?

ARİF- (Girer, boşları toplar.) Sayın başkan. İzin verir misiniz? Bazı eleştirilerim olacak.

BAŞKAN- Yaa! Ne eleştirisiymiş bu?

ARİF- Bir. Az önceki öğretmen hanıma ayıp ettiniz.

BAŞKAN- Deme yahu? Ne yapmışız ki?

ARİF- Medenî bir şekilde sizi uyardı, ama siz kaba davrandınız.

BAŞKAN- Yaaa!

ARİF- Evet ya! Ayrıca bu dernek, tüzüğünü unutmuş. Karetta Karettaları Koruma Derneği kadar bile olamadınız. Kaplumbağalar için gecesini gündüzüne katıyor adamlar. Sahillerde çadır kurup sabahlıyor. Siz ne yapıyorsunuz peki? Ben hiçbir faaliyet göremiyorum.

BAŞKAN- Demek hiçbir faaliyet göremiyorsun.

ARİF- Yanlış mı? Sabahtan akşama kadar şu lokalde zaman öldürüyoruz. Çay, kahve, meşrubat, okey, bezik, tavla... Ee, hani Türkçe? Hani Türkçeyi koruma?

BAŞKAN- Vay Arif! Başkaldırı ha! Doğru söyle! Sen dış mihrakların içimize soktuğu bir ajan mısın? Ajan provokatör müsün yoksa?

ARİF- Hakaret etmeyin lütfen. Siz bu derneği kurduğunuzda çok umutlanmıştım. Ne yazık ki hayal kırıklığına uğradım.

BAŞKAN- Nedenmiş o?

ARİF- (Cebinden kâğıt kalem çıkarır. Yer yer kâğıda bakarak konuşur.) Çünkü tüzükte belirttiğiniz hiçbir şeyi yapmadınız. Bakın çevrenize. İnsan buranın Türkiye olduğundan kuşkuya düşüyor. İngilizce, İngilizce diyorduk. İngilizce kesmiyor artık. Giyimde, mobilyada İtalyanca markalar uyduruluyor... Diyelim ki Versace... İtalyan markası... Versace kelimesinde “vermek” var ya! Bizimki hemen bu kelimeyi alıyor, başlıyor marka üretmeye: Gelsace, Gitsace, Atsace, Tutsace... Sace oğlu sace...

BAŞKAN- (Alaycı) Vay canına! Durum vahim desene...

ARİF- (Ciddî) Vahimden de öte... Mobilyacılar sitesine yolunuz düştü mü hiç? Oturelli, Yatallo... Bir sürü uyduruk İtalyan markası. Hiçbirinin anlamı yok.

BAŞKAN- Yaa! Demek hiçbirinin anlamı yok ha!

ARİF- Öyle çarpıcı hazır giyim markaları var ki... Benzoni, Torpedo, Zingaro... Alın bir İtalyanca-Türkçe sözlük, bakın. Hepsi uydurma. Züppelik yani.

BAŞKAN- Tamam, hepsini anladık da, bizden ne istiyorsun kardeşim?

ARİF- Tüzüğünüzde yazılı amaçları gerçekleştirin yeter.

BAŞKAN- Yaa! Ne yazıyormuş tüzüğümüzde?

ARİF- Okuyayım mı?

BAŞKAN- Oku bakalım.

ARİF- (Cebinden çıkardığı bir kâğıttan okur.) 1. Yerel basını ve televizyon kanallarını izleyerek olası Türkçe yanlışlarına dikkati çekmek, 2. Her yılın sonunda Türkçeyi en güzel kullanan köşe yazarlarıyla televizyon sunucularına Türkçeye hizmet ödülü vermek, 3. Yazılı ve görüntülü iletişim araçlarında Türkçeyi kötü kullananları tespit edip siyah kurdele ile cezalandırmak, 4. Türkçe bilincini geliştirmek üzere bülten çıkarmak, 5. Bir tiyatro grubu oluşturmak ve Türkçe sevgisini pekiştiren oyunlar sahnelemek, 5. Türkçeye hizmet eden Ali Şir Nevayî, Kaşgarlı Mahmud, Yunus Emre, Âşık Paşa, Karacaoğlan, Şemsettin Sami, Yahya Kemal, Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin gibi tarihî ve edebî şahsiyetleri anma programları hazırlamak, 7. Şehrin bütün caddelerindeki iş yeri adlarını tespit etmek ve Türkçe olmayan isimler konusunda ilgilileri uyarmak... Soruyorum bu maddelerden hangilerini gerçekleştirdiniz?

BAŞKAN- Meselâ en son madde... Her gün bir grup arkadaş göreve çıkıyor. İş yeri sahiplerini uyarıyor.

ARİF- Tehdit, gözdağı, kaba kuvvet... Başka?

BAŞKAN- Tiyatro grubumuz oluşturuldu, arkadaşlar provalara başladılar. “Türkçem, Eyvah!” diye bir piyes sahneye koyacaklar.
ARİF- Daha?

BAŞKAN- Daha ne olsun be Arif? Biz devlet miyiz? Elimizden gelen bu. Başka ne yapabiliriz ki!

ARİF- Bir sivil toplum örgütünün yapabileceği her şeyi... Meslek odalarıyla görüşebilirsiniz meselâ. İş yerlerine Türkçe isim koyma konusunda üyelerini uyarsınlar. Belediyelerle görüşebilirsiniz. İş yeri açma ruhsatı verirken dikkat etsinler. İş yerinin adı Türkçe değilse ruhsat vermesinler. Belediye Meclisleri bu konuda karar alsınlar. Olamaz mı?

BAŞKAN- Olur olmasına da, zahmetli iş bu be!

ARİF- O zaman ne diye koruma derneği kuruyorsunuz? Bayrak şairimiz Arif Nihat ne diyor?

BAŞKAN- Ne diyor?

ARİF- “İçimizden biri köprü olmaya yanaşmadıkça biz kıyamete kadar bu suyun kenarında bekleriz.” diyor. Yanlış mı?

BAŞKAN- Doğru. Doğru olmasına doğru da... Bir dakika! Yahu sen bütün bunları nereden biliyorsun? Alt tarafı basit bir çaycısın be!

ARİF- Evet, basit bir çaycı... Ama üniversite mezunu bir çaycı. Unuttunuz herhalde, ben Edebiyat Fakültesini bitirdim. Bilseydim, burada çaycılığa talim etmezdim. Ne bileyim, burada Türkçeye hizmet edilecek sanıyordum. Türkçeye hizmet yok... Ne var peki? Laklak. Sadece laklak.

BAŞKAN- Laklak mı? Ne biçim konuşuyorsun sen? (Öfkeyle ayağa kalkar.) Ukala, küstah! (Yakasına yapşıp itekler.) Seni kovuyorum. Çabuk terk et burayı!

ARİF- (Başkanın ellerini tutup iter.) Öyle olsun. Kovmasaydınız da ayrılacaktım zaten. (Çıkar.)
(Ayhan ve Selim sargılar içinde sahneye girerler.)

BAŞKAN- Hey hey yine de hey hey! Türkçe gazileri geliyor. Koçlarım, yiğitlerim, arslanlarım benim. Türkçemin gazileri bunlar!
(Yaklaşırlar.)

BAŞKAN- Ayhan, Selim! Hayrola! Ne bu hâliniz? Biz sizi göreve gönderdik, savaşa değil.

AYHAN- (İnler.) Evet, başkan, savaş. Meydan savaşı, sonra da meydan dayağı. Bundan sonra ekipte Cezmi olmazsa ben hiçbir yere gitmem abicim.

SELİM- (İniltiler arasında) Ben de hocam. Cezmi abi yoksa ben de yokum. Amma dayak yedim yahu! Hani hastahaneye gitsem, 10 gün iş görmez raporu alırdım. Bu nasıl hizmet hocam?

AYHAN- (Kesik kesik) Hizmet değil, abi, hezimet, hezimet... (Toparlanır.) Neyse, bana müsaade... (Çıkışa yürür.) İç kanama geçirmezsem, üç aya kalmaz dönerim. (Çıkar.)

BAŞKAN- (Ayhan’a) Güle güle Ayhancığım. Git, yat, dinlen. (Selim’e) N’oldu anlatsana!

SELİM- (Zorlanarak) Anlatayım, başkan. Durum aynen şöyle oldu. Ayhan’la gittik, ana caddede bir dükkân sahibini nazikçe uyaralım dedik. Siz misiniz uyaran? Adam, karşı saldırıya geçti. Efendilik bizde kalsın dedik. Tabiî bu arada bir kamyon sopa yedik.
(Birkaç saniye gerilim müziği. “İyi Kötü Çirkin” filminin müziği kullanılabilir.)

CEZMİ- (Kabadayı kılığında, koltuğunda Türkçe Sözlük’le girer.) Beni çağırmışsın başkan. Hayrola? Yamuk bir durum mu var? Düzeltelim icabında.

BAŞKAN- Olmaz mı? Bak, senin grubu hastahanelik etmişler.

CEZMİ- Nasıl yani?

BAŞKAN- Dükkânın adını düzelt diye uyarmışlar. Dayak yemişler.

CEZMİ- (Nara atar.) Yieeeyt! Kimmiş o! Kimin nesiymiş? Arayın, bulun! Haber gönderin! Nüfus kütüğünden düşsünler onu! Öldü o, yaşamıyor artık. Derhal duruma el koyuyorum. Bu kitabı ona yedirmezsem adam değilim.

BAŞKAN- Sakin ol, Cezmi.

CEZMİ- Bana sakin ol deme, başkan! Sakin olamam. Nah şuraya yazıyorum. (Sözlüğü gösterir.) Bu ne? Sözlük, lügat, kamus. Hangisini kullanırsan. Kamus nedir peki? Kamus namustur, başkan. Bunu herkes bilecek, herkes ezberleyecek. O kadar!

BAŞKAN- Zor olmaz mı, Cezmiciğim? Hani koskoca sözlük, 80 bin kelime...

CEZMİ- Orası beni enterese etmez, başkan. Bunu herkes bilecek. Bilen konuşacak. Bilen yazacak. Bilmiyorsa konuşmayacak, yazmayacak. Yine de konuşursa dili kesilecek. Yazarsa kalemi kırılacak, klavyesi başına geçirilecek. Cezmi’nin mesaisi hiç bitmeyecek. Cezmi hep iş başında olacak. Elimle, dilimle, ayağımla, icabında (kafa atar gibi) kafamla... Cezmi her türlü yamuğu düzeltecek... Yanlış yok! Yanlış yapana af yok! “Türkçem benim ses bayrağım” demiş şair. Bayrak demiş, çaktın mı? Bayrak ne peki? Bayrak istiklâl, icabında şeref. Namus bir bakıma. Öyleyse ne olacak? Korunacak gözüm gibi. O kadar! Kalkın ey ehl-i vatan, Türkçenin imdadına!

SELİM- (Güçlükle doğrulur.) Gidelim, hocam. Şu dayak yediğimiz dükkânları bir kere daha ziyaret edelim. Bakalım bu sefer ne diyecekler. Operasyon devam etmeli. (Çıkışa yürür.)

CEZMİ- (Selim’in ardından yürür.) Gidelim Selim kardeş. Haydi, Türkçe için ileri! Bir dakika. (Sözlüğü Selim’e uzatır.) Al şu sözlüğü, yürü, derhal geliyorum. (Selim çıkar.)

ÖĞRETMEN- (Öfkeyle girerken Cezmi’ye çarpışır.) Pardon.

CEZMİ- Hop dedik bayan. Sinyal ver. Karşında ağır vasıta var. (Çıkışa yürür.)

ÖĞRETMEN- (Kendi kendine) Deli mi ne? (Başkana) Bakın sayın dernek başkanı. Size bir çift sözüm var. Gittim. Türk Hava Yolları’na telefon ettim, e-posta yolladım, faks çektim. Onları da uyardım. Adınızı Türkçe yazın dedim. Bilginiz olsun diye... Hani, Türk Hava Yolları’nı uyardınız mı dediniz ya! O bakımdan.

BAŞKAN- Peki, hoca hanım. Anlaşıldı. Söylediklerinizi dikkate alacağız. İçiniz rahat olsun.

CEZMİ- (Araya girer.) Bir dakika, başkan. Hoca hanım mı dedin? Ne hocası bu? Burası mektep mi? Ne bu boya, badana, fırça vaziyetleri? Var mı bizim mekânda bize posta koymak? Postanın iadeli taahhütlüsü var bizde icabında. (Başkana) Dağıtayım mı başkan?

BAŞKAN- Ne münasebet? Hoca hanım haklı. Dağıtmaya filân gerek yok. Sakin ol, Cezmiciğim.

ÖĞRETMEN- (Cezmi’ye) Rica ederim beyefendi. Size bir şey diyen yok. Ben sadece görevimi yapıyorum. Beyefendiyi biraz önce ikaz etmiştim. Anlamak istemedi.

CEZMİ- Ne ikazıymış bu? Hangi mevzuda?

ÖĞRETMEN- Türkçeye sahip çıkma, Türkçeyi koruma konusunda.

CEZMİ- Yaa! Bak, ben buna şapka çıkarırım işte. Pardon, isim?

ÖĞRETMEN- (Eline uzatır.) Suna. Türkçe öğretmeniyim.

CEZMİ- (Elini bağrına koyar.) Eyvallah. Ben de Cezmi. Aynı kulvardayız desene. Meslektaş sayılırız bir nebze.

ÖĞRETMEN- Siz de mi öğretmensiniz yoksa?

CEZMİ- Bir bakıma, öyle. Hani şu uyarma, ikaz etme vaziyetleri var ya. İşte o safhada meslektaşız. Biz de günün muhtelif saatlerinde şehri dolaşıp dükkân sahiplerine ikazda bulunuyoruz. Kibarca. Dükkân adlarının Türkçe olması gerektiğini hatırlatıyoruz. Nazikçe.

ÖĞRETMEN- Çok sevindim Cezmi Bey. Beni de aranıza alır mısınız? Güçlerimizi birleştirmemiz şart!

CEZMİ- Eyvallah. Biz de tam operasyona çıkmak üzereydik. Denk geldi!
ÖĞRETMEN- Teşekkür ederim, Cezmi Bey. Böyle kutsal bir görev için dünden hazırım ben.

CEZMİ- O zaman mesele yok. Yalnız böyle ikide bir Cezmi Bey, Cezmi Bey diyeceksen, bozuşuruz, ona göre. Mümkünse Cezmi, sadece Cezmi... (Seyirciye) Haydi arkadaşlar! Türkçe için ileri! Marş marş!

(Çıkışa yürürler.)
Işıklar söner/Perde kapanır.
Tualim isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla