Tekil Mesaj gösterimi
Alt 22.06.09, 03:51   #6
Kullanıcı Profili
Tualim
YÖNETİCİ
 
Tualim - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Tualim.NetTualim
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Feb 2009
Üye No: 2
Mesajlar: 1.665
Konular: 1221
Bulunduğu yer: İstanbul
Standart

CEZMİ- Ağır anlıyorsun be bacım. Geç intikal ediyorsun. Yorma beni. Şimdi polis geldi, gitti diyelim. Sonra ne olacak? Biz hep burdayız, anam. Bu civardayız. Bizim inşaat sahamız, şantiyemiz, atölyemiz burası. Bilmem şimdi anlatabildim mi?

1.ESNAF- Tamam tamam, anlaşıldı. Nasıl diyorsanız öyle olsun. Değiştiririz, olur biter. İkna oldunuz mu? (Kendi kendine) Çattık be! Deli mi ne?

CEZMİ- Ha şöyle! (Selim’e) Değiştir şu tabelâyı koçum!

SELİM- Memnuniyetle, abi. (Tabelâyı kaldırır, altından “Bolkepçe Aş Evi” yazısı çıkar.)

CEZMİ- Ellerin dert görmesin koçum. Ha şöyle. Şu isimdeki asalete bak! (Öğretmene) Bak hoca hanım, gördün mü? Ne güzel anlaştık işte. Kırmadan, dökmeden. Ne demişler? Hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa. Değil mi ya? (İkinci dükkânın önüne yürürken)

ÖĞRETMEN- Bir dakika Cezmi Bey, pardon, sadece Cezmi. Böyle olmaz. Bizim yöntemimiz bu değil. Böyle olmamalı. Biz olumlu hareket etmeliyiz.

CEZMİ- Olmadı hoca hanım! Şimdi bizimki olumsuz hareket mi? Herkesin yöntemi kendine icabında. Sonra, bak nasıl meseleyi hâl yoluna koyduk. Ha, kabul. Biz biraz kestirmeden gidiyoruz, ama netice? Netice nasıl?

ÖĞRETMEN- İyi ama, biz insanları ikna etmek zorundayız. Medenî insanlar ikna yöntemini kullanırlar.

CEZMİ- Ne demek yani? Biz de kendi çapımızda insanları ikna ediyoruz işte. Ama bir dakika. Hatırın kalmasın. Bir de senin yöntemi deneyelim. Neydi o? İkna yöntemi... (Esnafa seslenir.) Esnaf kardeş! Rica etsem, dükkândan dışarı çıkar mısın?

2. ESNAF- (Çıkar.) Evet. Ne vardı?

CEZMİ- (Dükkânın adını gösterir.) Bak, ciğerim, bu ismin âcilen değişmesi gerekiyor...

ÖĞRETMEN- Cezmi Bey! Pardon, sadece Cezmi...

CEZMİ- (Öğretmene) Ha, anladım. Senin yöntemi kullanacaktık değil mi? (Esnafa) Kıymetli esnaf kardeşimiz, sizden küçük bir ricamız olacak... Mümkün mü?

2. ESNAF- Yani?

CEZMİ- Yanisi, demek istiyoruz ki, dükkânınızın adı Türkçeye aykırı... Değiştirmek lütfunda bulunursanız Türkçemize hizmet olur icabında...

2. ESNAF- Ne Türkçesi? Ne hizmeti? Senin başka işin yok mu hemşerim?

CEZMİ- (Alaycı) Yok! İşsizim. Ne iş olsa yaparım... (Ciddî) Benim işim bu, kardeş. Eğriyi doğrultmak, yanlışı düzeltmek... Senin gibileri hizaya sokmak. Anladın mı?

2. ESNAF- Ne saçmalıyorsun sen kardeşim? Hasta mısın nesin?

CEZMİ- (Öfkelenir.) Bak, daha kısa yoldan anlatayım istersen... Bu dükkânın ismi değişecek... Bu isim değişmezse, o surat değişecek. Şimdi anlatabildim mi? Demek ki neymiş? Ya isim değişecekmiş yahut surat...

2. ESNAF- Yaa! Nasıl olacakmış o iş?

CEZMİ- Etme eyleme kardeş, bana tatbikat yaptırma şimdi. Bu dil ağzımızda anamızın sütü değil mi? Biz Yahya Kemal’den böyle öğrenmedik mi? Anmasak üzerimizde hakkı kalmaz mı? Bizim bir de Dağlarca ustamız yok mu? O da “Türkçem benim ses bayrağım!” demiyor mu? Çaktın mı? Peki, Nihat Sami Banarlı üstadımız ne buyurmuş? Türk kadınına gâvur marka çorap olmaz demiş. Gâvurca dudak boyası, tırnak cilâsı, sabun, etek vesaire olmaz demiş.

2. ESNAF- Eee olursa ne olurmuş?

CEZMİ- Namus davası, ciğerim, namus davası. Anlamıyor musun? Bu ne kalın kafadır böyle?

2. ESNAF- (Cezmi’yi iter.) Bas git hemşerim. İşim gücüm var benim.

CEZMİ- Bak, öyle el kol hareketi yapma! El kol hareketinin kralını yaparım.

2. ESNAF- (Cezmi’yi tekrar iter.) Git işine be! Belânı benden bulma!

CEZMİ- El kol hareketi yapma, dedik. (Öğretmene) Ama bak hoca hanım, senin yöntem işe yaramıyor işte. Adam bu dilden anlamıyor ki. Beni kendi yöntemimi kullanmaya zorluyor. Ne yapabilirim? (2. Esnafa) Bak, kardeş, ikinci bir emre kadar bu mahallede salyangoz satışları yasaklanmıştır. Anlayacağın, Müslüman mahallesinde salyangoz satışları şu andan itibaren, yasak... Tamam mı? Bu “çikın mikın” ayakları derhal düzeltilecek. Bilmem, anlaşıldı mı? Tekrara lüzum var mı?

2. ESNAF- Size ne yahu! Benim müşterilerim tavuk yemek istemiyorlar. Çikın istiyorlar. Sizi ne ilgilendirir?

SELİM- Ne diyor bu Cezmi abi? Seni tanımıyor herhalde.

CEZMİ- (Selim’e) Tanıtırız, koçum. (2.Esnafa) Şöyle bir şeklime, şemailime baksana sen. Bir müşteri profilim yok mu benim? Ben de bir müşteriysem eğer, çikın mikın istemiyorum! Tavuk istiyorum, anladın mı, tavuk. Adına da çikın mikın demeyeceksin. Öz be öz Türkçe tavuk diyeceksin. Anlaştık mı?

2. ESNAF- Yürü git işine hemşerim! Senin karnın tok anlaşılan. Tok ağırlaması zordur. Hadi uza! Dükkânın önünü kapatma! Müşteriye engel olma! Uza dedim, hadi!

CEZMİ- Vay, bana... Cezmi’ye... Mahallenizin delikanlısına... Ailenizin külhanbeyine... Uza ha! Uzayalım bakalım! (Yakasına sarılır.) Ama geleneği bozmayalım. Önce rakibi iki seksen uzatalım. (Yaka paça birbirlerine girerler.)

ÖĞRETMEN- (Cezmi’yi arkadan çekiştirir.) Lütfen, Cezmi Bey, lütfen, kaba kuvvete başvurmayın.

SELİM- (Ayırmaya çalışır.) Bir dakika beyler, bir dakika. Kavgaya gerek yok. Anlaşabiliriz. Durun. (Esnafı tutar. Cezmi’ye) Cezmi abi vur. Sen işini bilirsin abi...

CEZMİ- Bak, efendi, bu dükkânın adı değişecek dedim, tamam mı?
2. ESNAF- Niçin değişecekmiş?

CEZMİ- Nâmahrem anam, nâmahrem. Benim evime yabancı ad koydun mu, nâmahrem olur icabında... Çakozladın mı moruk?

2. ESNAF- Yahu siz deli misiniz? Hastahaneden mi kaçtınız, hapishaneden mi? Belâ mısınız, çekin gidin be!

CEZMİ- (Öğretmene) Senin yöntemin iflas etti, hoca. Buraya kadardı. (2.Esnafa) Bak, usta! Terbiyemizi bozmayalım dedik. Hani anlarsın ya, delikanlılık bu. Hepimize lâzım. Formatı bozduk mu, biz de kendimizi tutamayız icabında. Ona göre. Şimdi kısaca ne demek istiyoruz, bir daha özetleyelim. O da senin gül hatırın için. Yoksa biz lafı bir kere söyleriz. İkiletmeyiz. (Sesini yükseltir.) Bu dükkânın ismi değişecek, o kadar!

ÖĞRETMEN- (Araya girer.) Ama böyle uyarı olmaz ki Cezmi Bey. Yanlış, vallahi yanlış.

CEZMİ- Amma yaptın hoca hanım. Adam ikna oldu da, biz “Olma!” mı dedik. Gördün işte. İnat ediyor adam. “Ben ikna olmam.” diye direniyor. Herkese anladığı dilden konuşmak lâzım. Bu vatandaş dilimizi anlamıyor belli ki.

ÖĞRETMEN- Olsun, yine de sabırlı olmalıyız. İnsanları ikna etmek kolay mı? Anlaşmak, uzlaşmak... Çaba ister.

CEZMİ- (Öğretmene) Peki, anladık. Sen kendi usûllerinle insanları ikna et! Ama bana karışma!

ÖĞRETMEN- Nasıl karışmam? Biz bir ekip değil miyiz?

CEZMİ- Ekibiz tamam da, aramızda yöntem karmaşası var. Ama söz. Bu son olsun. Bundan sonra senin yöntemlerini kullanalım. Mademki medeniyet, uzlaşma demek. Olsun. Bize uyar. Biz de kendi çapımızda medeni insanlarız icabında. Adımız zorbaya çıkmasın. Rencide olmayalım. Şimdi müsaade et. Sözümü bitireyim. (Esnafa) Duydun mu efendi, bu dükkânın adı üç vakte kadar değişecek. Çaktın mı? Üç vakte kadar diyorum. Yani şöyle demek: Ya hemen, ya şimdi, ya derhal. (Saatine bakar.) Ve süreniz şimdi başladı.

2. ESNAF- (İtişmeler...) Değiştirmiyorum işte. Defolun gidin be!

ÖĞRETMEN- (Tiz) Yeteeer! Yeter be! (Herkes donar.)

CEZMİ- (Ürkek) Ama... Öğretmenim...

ÖĞRETMEN- (Tiz) Kes sesini dedim!

CEZMİ- (Geri çekilir.) Tamam öğretmenim, sustum, kızma.

ÖĞRETMEN- Kesme sözümü. İşiniz gücünüz kavga. Başka yol bilmez misiniz siz? Bir yanlışı düzeltmek istiyoruz. Yanlış yanlışla mı düzeltilir? Medeniyet diyorum, medeniyet! Buralara hiç uğramamış mı? Diyalog, anlaşma, uzlaşma... Bunlardan haberiniz yok mu sizin? Medenî insanlara yakışan ikna yöntemidir diyorum. İkna yöntemi. Anlaşıldı mı?

CEZMİ- (Suçlu gibi) Tabi öğretmenim, anlaşıldı öğretmenim... Ama niye kızdın, onu anlayamadım.

ÖĞRETMEN- (Esnafa) Ya sen? Sen anladın mı söylemek istediğimi?

2.ESNAF- Yooo. Anlamam mı gerekiyordu?
ÖĞRETMEN- (Kenara çekilir. Kızgın) Ne hâliniz varsa görün o zaman.

CEZMİ- Ha şöyle. Rahat bırak, işimize bakalım, değil mi ya! (Esnafa) Bak, efendi. Son sözümü tekrarlıyorum: Bu dükkânın adı üç vakte kadar değişecek. Ya hemen, ya şimdi, ya derhal. Süren başladı.

2.ESNAF- Anlaşıldı. Siz laftan anlamıyorsunuz. Günah benden gitti. (Islık çalar. Üç kişi sahneye girer. Titrek ışıklar altında kavga sahnesi.)

ÖĞRETMEN- Yapmayın, etmeyin, lütfen...
(Işıklar söner. Yandığında, Cezmi yerde kıvranmaktadır.)

CEZMİ- (Selim ve öğretmenin yardımıyla yattığı yerden güçlükle doğrulur ve bağırır.) Vazgeçmek yok! Pes etmek yasak! Bu Türkçe bizim. Bu dil hepimizin. Annemizin sütü, ses bayrağımız... Korumak boynumuzun borcu... Boynumuzun borcu diyorum, duymuyor musunuz? Kurumlar, kurullar, dernekler, vakıflar, ekranlar, manşetler, kürsüler, bölümler! “Türkçem, eyvah!” diyenler! Nerdesiniz heeey! (Kalkar, yürür.) Oh ne âlâ! İşi Cezmi’ye ihale et, kurtul! İhaleniz başım gözüm üstüne. Havaleniz kabul. Ama bir Cezmi ne yapsın? Cezmi’nin bildiği bir tek usul var. Ya sizin? Yağma yok! Herkes göreve! Herkes... Herkes... Herkes... (Çıkışa yürür.)

KARAMANOĞLU MEHMET BEYİN TORUNU- (Fondan) Karamanoğlu Mehmet Bey’in torunu olarak buyruğumdur: Şimden gerü evde, mecliste, yurtta, kantinde, sınıfta, sokakta Türkçeden başka bir dil kullanılmayacaktır. Böyle biline!

Işıklar söner/Perde kapanır.

Tacettin Şimşek
__________________
TUALİM
Tualim isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla