Tekil Mesaj gösterimi
Alt 30.03.09, 17:38   #1
Kullanıcı Profili
Tualim
YÖNETİCİ
 
Tualim - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Tualim.NetTualim
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Feb 2009
Üye No: 2
Mesajlar: 1.665
Konular: 1221
Bulunduğu yer: İstanbul
Standart Etrüsk Sanati

ETRÜSK SANATI

Etrüskler, Yunanca Tyrrhenoi/Tyrsenoi; Latice Tusci/Etrusci; Mısır yazıtlarında Tursha; kendi dillerinde ise Rasenna/Rasna adlarıyla anılırlar. İ.Ö 8.yüzyılda İtalya yarımadasında oluşan kültürün yaratıcıları olan Etrüskler, Arno ile Tiber nehirleri arasında yani bugünkü Toskana-Kuzey Latium-Batı Umbria bölgelerinde yaşarlar. İ.Ö.1. yüzyıla dek varlıklarını koruyabilen Etrüsklerin, buraya deniz yoluyla doğudan veya Alpleri aşarak kuzeyden geldikleri düşünülür. Bir üçüncü görüş, bölgenin yerlisi oldukları görüşüdür ancak bu üç görüş de henüz kanıtlanabilmiş değildir.

Herodotos’a göre, Etrüskler’in anavatanı Batı Anadolu’daki Lydia Bölgesi’dir. Ona göre yıllar süren kıtlık sonucunda kur’a ile saptanan bir grup halk, kral Atys’ün oğulları Tyrrhenos ve Tarkhon önderliğinde Smyrna’dan gemilere binerek yeni bir yurt arayışına girmiş ve sonunda Umbria kıyılarında karaya çıkarak burada kentler kurmuş ve adlarını da önderlerinden akmışlardır.

Antik kaynaklarda Tyrsenler, hem bir halkın adı, hem de Yunanlıların denizciler ve korsanlar için kullandığı bir terimdir. Homeros, Dionyssos’un gençken korsanlar/Tyrsenler tarafından kaçırıldığını belirtirken; Hesiodos’un Theogonia’sında da Latinos’un doğumu anlatılırken “ünlü Tyrsenler ülkesi”nde söz edilir.

Halikarnassoslu Dionyssos (İ.S.1. yüzyıl), Etrüskleri Orta İtalya’da çok uzun zamandır varlığını sürdüren bir yerli halk olarak görür. Etrüsk kültürünün ilk evreleriyle bölgede daha önce yaşayan Villanova kültürü (İ.Ö.10-7. yüzyıl) arasındaki yakın ilişki de bu görüşü destekler niteliktedir.

Etrüsklerin Alplerin kuzeyindeki Raetia Bölgesinden İtalya’ya indikleri görüşü, Raetia ile Rasna/Rasenna adlarının benzerliğinden dolayı ortaya atıldıysa da tutulmamıştır.

Günümüzde kabul edilen ortak görüş, Etrüskler’in Orta İtalya’da yaşayan yerli ve yabancı toplumların uzun süre içerisinde birbirlerini etkilemelerinden doğmuş bir kültürdür. Bu kültürün oluşumu, Villanova Çağı’nda son safhasını sürmüş ve Doğu etkisindeki Etrüsk sanatının ortaya çıkmasıyla İ.Ö.700’lerde tamamlanmıştır. Villanova Kültürü, İ.Ö.9-8. yüzyıllarda oluşur. Bunlar Etrüsklerin ataları olabilir. Esas Etrüsk kültürünü oluşturan etkenlerin başında yabancı etkiler gelir. Yoğun ticaret ilişkilerinin neden olduğu bu etkilenmelerin başlıca kaynağı ilk başta doğu, sonradan Yunan dünyasıdır. Bu bağlamda belirtilmesi gereken bir unsur da Antik dönemde Etrüsklerin çok usta denizciler olarak ün yaptığı ve ilk kez Orientalizan dönemde tarih sahnesine çıktıklarıdır.

Etrüsklerin Tarihçesi

İ.Ö. 7. yüzyılda tarih sahnesine çıkan Etrüskler, kısa sürede Doğu ticaretiyle kalkınır; kent yaşamına geçer; denizlerde üstünlük kurar ve küçük değişiklerle Yunan alfabesini kullanmaya başlarlar. (26 harfli Yunan alfabesini 20’ye indirir ve F sesini veren 8 işaretini eklerler.) Bu arada pek çok Yunanlı sanatçı da buraya göç eder.

İ.Ö. 7. yüzyılın ikinci yarısından sonra Etrüskler güneye doğru ilerleyerek Campania Bölgesi’ne girerler. İ.Ö. 6. yüzyılda politik, ekonomik, kültürel güçlerinin zirvesindedirler. Bu dönemde Kartacalılarla anlaşıp, batı kesiminde de üstünlük sağlayarak Akdeniz’de tam bir deniz egemenliği (Thalassokrati) kurarlar. Yunanlılarla olan ticari ilişkilerinin yoğunluğu, kıyıya yakın kentlerin Yunan din ve kültüründen etkilenmelerine neden olur.

İ.Ö. 6. yüzyılın sonlarında Etrüsk egemenliği kuzey ve batıya yayılırken, güneyde Latium ve Campania bölgelerinde zayıflar. İ.Ö. 5. yüzyılda iç kesimde güçlenirler. İ.Ö.474’te Cumae deniz savaşında Syrakuzai donanmasına yenilirler ve deniz hakimiyetlerini tümüyle kaybederler. Bu arada Romalılar bölgeyi ele geçirmek istediklerinden Roma- Etrüsk Savaşları başlar.

İ.Ö. 4. yüzyılda güneyden Romalılar, kuzeyden de Galyalılar tarafından sıkıştırılmaya başlanırlar. Galyalıların Po Ovasına yerleşmesi, buradaki Etrüsk egemenliğinin sona ermesi demektir. İ.Ö. 310’dan sonra Romalılar, Etrurya’yı kendi topraklarını katmaya başlarlar.

İ.Ö. 2-1. yüzyıllarda gitgide Romalılaşma eğilimi artar. Etrüskler artık Latince konuşmaya ve Roma senatosuna girmeye başlarlar. İ.Ö. 88’de Etrüsk kentleri, Roma vatandaşlık hakkına sahip, askeri birlik yetiştirmekle yükümlü yabancı kentler unvanını alır. (municipia) İ.Ö.27’de İmparator Augustus, İtalya’nın bölünmesi sırasında Etrurya’yı 7. Bölge olarak Roma’ya katar.

İ.S.41-54 arasında hüküm süren Roma İmparatoru Claudius, bugün bazı fragmanları dışında kayıp olan “Tyrrhenika” adlı 20 ciltlik bir eser yazar.

Etrüsklerin Sosyal ve Siyasal Yaşamı

Etrüskler, bağımsız kentlerde yaşayan, farklı sınıflardan oluşan içine kapanık bir halktır. Yunanlıların aksine Etrüskler’de kadın, erkeğin yanında önemli bir konuma sahiptir.

Etrüsklerin karakteristik yönetim şekli şehirler konfederasyonu şeklindedir. Tarquinii (modern Tarquinia), Caere (Cervetri), Veii ve Perusia'dır (Perugia) en ünlü şehirleridir. Ancak bu şehirler hiçbir zaman birleşerek bir devlet oluşturamamıştır. Dolayısıyla bir Etrüsk ulusu ya da krallığından söz etmek yanlış olur. Bu şehirler bir arada yaşamış, gelişmiştir. Aralarındaki tek ortak yön dilleri, dini inançları ve adetleridir. Bu siyasal birlik yokluğu zamanla Etrüsklerin Romalıların egemenliğine geçmesine yol açmıştır. Nitekim İ.Ö 3.yüzyılda Etrüskler Roma birliği içinde tamamen eriyip yok olmuşlardır.

12 Kent Birliği’nin merkezi, Volsinii yakınlarında Fanum Voltumnae’de bulnurdu ve burada her yıl dini ve sosyal toplantılar yapılır; törenler ve spor yarışmaları düzenlenirdi. 12 sayısı kutsaldır ve değişmez. Bazı kentler bir dönem birliğe katılırlar; sonra yerlerini bir başka kente bırakırlar. İ.Ö. 7. yüzyılda Etrüskler, asillerin seçtiği “Lucumon” adı verilen, dini ve siyasi lider konumundaki krallarca yönetilmekteydiler. İ.Ö. 6. yüzyılda tüccar kesimi zenginleşerek idarede söz sahibi olur ve bazı yerlerde krallık, yerini oligarşiye bırakır. İ.Ö. 4. yüzyılda tarımın ön plana geçmesiyle köylüler de yönetime katılır. İ.Ö. 3. yüzyıl itibariyle Roma’nın politik üstünlüğünün başat duruma geçmesiyle, Etrüsk kentlerinin çoğu, Roma federal sistemine bağlanır. Bundan böyle Etrüskler salt kültür-sanat alanında otonomiye sahip olurlar.

Jeolojik Yapı

Etrurya’nın kuzey ve güney kesimleri arasındaki jeolojik farklılık, onların sanat ve geleneklerini etkiler. Bölgenin güneyinin volkanik tüf yapıda oluşu ve akarsuların oyduğu derin vadilerle sarp yamaçlı yüksek ovalara sahip oluşu, burada doğal tahkimli tepelerde yerleşmelerin kurulmasına neden olur. İ.Ö. 7-5. yüzyıllarda altın çağını yaşayan bu bölge deniz ve kara ticaretini tekeline alır.

Bölgenin kuzeyi ise, kum ve kireçtaşı yapıda yassı tepeler üzerine kurulmuş seyrek yerleşmelere sahiptir. Burada kentler iç kesime yönelmiş ve genelde surlarla çevrilmiştir. Geçimi tarıma dayalı olan bu bölge, güneye oranla daha yavaş bir gelişim çizgisi izlemiş ve en parlak dönemini İ.Ö. 4-1. yüzyıllarda yaşamıştır.

Etrüsk Sanatı

Bugün genellikle kabul edilen görüşe göre, Etrüsk sanatı büyük ölçüde İ.Ö 8. ve 7. yüzyıllarda Güney İtalya'daki Yunan kolonileşme hareketlerine bağlı olarak gelişmiştir. Etrüskler Yunanlıların daha kuzeye ilerlemesini engellemekle ve onlara karşı olmakla birlikte yine de Yunan etkilerini benimsemişlerdir. Ancak bu arada kendi yerli özelliklerini de kaybetmemişleridir. Etrüskler Yunan koloni şehirlerini model alarak köy yaşantısından şehir uygarlığına geçmiş ve tepelerde güçlü sur duvarlarıyla çevrili şehirler kurmuşlardır.


Şehircilik ve Mimarlık

Etrüsklerin mimarlığına ilişkin çok az şey bilinir. Etrüsk yerleşmeleri Romalılar tarafından ya yerle bir edilmiş ya da yeniden inşa edilmiştir, günümüze kalanlar ise o kadar iyi seçilmiş arazilerde kurulmuştur, ki bugün de oralarda yaşanılmaktadır, dolayısıyla kazı yapmak olanaksızdır. Etrüsk şehirciliğine ve mimarlığına ilişkin bilgiler yüzeyde korunagelen mimari kalıntılar, nekropoller ve de kaynaklar yoluyla edinilebilmektedir.

Etrüsk kentlerinin çoğu, Villanova yerleşmelerinin devamı olarak düzensiz planlıdır. Oysa ki teoride, Klasik Çağ’daki adıyla “Hippodamos” planının uygulanması gerekmektedir ancak bu plan yalnız yeni ve elverişli bir alanda kurulabilen kentler için geçerli olmuştur.

İ.Ö. 6. yüzyıl sonrasında düzenli şehircilik eğilimi artar; eski düzensiz kentlerin yeni gelişen mahallerinde de ızgara plan uygulanır. Etrüsk kentlerinde Yunan Agorası ya da Roma forumu niteliğinde toplantı meydanları henüz saptanmamıştır. Sokaklar taş döşeli olup su kanallarını içerir. Nüfus yoğunluğu kesin olarak bilinmemektedir ancak en kalabalık kentlerden biri olan Caere’deki mezarlara göre yapılan hesap 25.000 sayısını verir.

Bilinen en eski Etrüsk kent suru Roselle’dedir ve İ.Ö. 7. yüzyılın ikinci yarısına tarihlenir. Taş temel üzerine, bölgede az rastlanan ker*** tuğlalardan inşa edilmiştir. Surlarda farklı yapım teknikleri uygulanmıştır:

Opus Incertum: Kiklopik ve küçük taşlardan örülmüş düzensiz duvar.
Opus Quadratum: Dörtgen taşlardan örülmüş düzgün duvar
Opus Polygonalis: Büyük çokgen taşlardan örülmüş düzgün duvar.

Taş surların en eskisi İ.Ö. 6. yüzyıla tarihlenir ve bunların en iyi örnekleri Roselle ve Vetulonia’daki kiklopik duvarlardır.

Etrüsk taş surlarının büyük çoğunluğu İ.Ö. 4. yüzyılda Roma ve Galyalılara karşı inşa edilmiştir. Bunlar genellikle Opus Quadratum tarzıdır; Opus Polygonalis daha çok Helenistik Çağ’da görülür. Helenistik dönem öncesinde surların kulesiz olduğu da bilinir.

Kalıntılardan anlaşıldığına göre, Etrüskler taş kemeri çok kullanmışlardır. Bu strüktürel öge Yunan sanatında pek görülmez, ancak Roma mimarlığında çok önemli bir yeri vardır. Etrüskler bunun yanı sıra sur duvarları, şehircilik, kanalizasyon sistemi, tapınak ve ev planı açısından da Romalıları çok etkilemişlerdir.

Etrüsk kentleri genelllikle yüksek düzlüklerde kuruludur. Izgara planına, yani Hippodamus planına göre düzenlenmiş olan bu kentler sur duvarlarıyla çevrilidir. Harçsız büyük taş blokların düzenli bir şekilde yerleştirilmesiyle yapılan bu sur duvarlarındaki kemerli kapılarla şehirlere girilirdi. Genellikle yuvarlak kemerli kapılardır bunlar.

Örneğin Perugia’da İ.Ö 2.yüzyıla ait Porta Augusta bunlardan biridir. İki masif kule arasında yerleştirilmiş kapı sadece bir giriş değil ama mimari bir fasaddır. Yüksek açıklık yarım yuvarlak bir kemer ile çevrilidir. Kemerin üstünde cüce ayaklarla yuvarlak kalkan motiflerin yer aldığı bir korkuluk vardır ki esin kaynağı Dor triglif ve metoplarıdır. Bu ikinci bir kemerli açıklığı destekler. Bu açıklık daha büyük iki ayakla sınırlanmış olup, bugün içi doldurulmuştur.

Kapılar hakkındaki bilgileri Helenistik dönem urnelerindeki betimler doğrulamaktadır. Büyük kent girişlerinin dışında tapınak, evi mezar, vs. kapıları hakkındaki bilgiler az. Genellikle çift kanatlı oldukları, tahtadan olup bronzla takviye edildikleri veya süslendikleri ve bazılarının terrakota kaplamalara sahip oldukları biliniyor.

Etrüskler’de taş, yalnız mezar yapılarında ve sur yapımında kullanıldığından mimarlıkta pek önemli bir rol oynamaz. Etrüskler genellikle tahta ve tuğla gibi dayanıksız yapım malzemesi kullandıklarından bu uygarlığa ait pek az yapı günümüze kalmıştır. Bu nedenle Etrüsk yapılarına ilişkin bilgi, yazılı kaynaklardan ve adak eşyası olarak yapılmış pişmiş toprak modellerden ya da ev şeklinde yapılmış urnelerden öğrenilmektedir.

İ.Ö 5.yüzyıla ait Caere'deki Kabartmalar Mezarının içi de bir Etrüsk evi gibi düzenlenmiştir. Burada da görüleceği gibi, Etrüsk evi eğimli bir çatısı olan dikdörtgen bir yapıdır. Temeli taş, duvarları ise ker***tir, çatı kiremittir. Bu evler giderek daha gelişmiş ve Pompei ve Herculaneum'daki atrium evleriyle doruk noktasına ulaşmıştır. Atriumun gelişimi önemlidir. Atrium çatıdaki geniş bir açıklıktan ışık alan yüksek kare ya da dikdörtgen planlı bir avludur. Evin diğer odaları bu avlunun etrafında simetrik bir şekilde düzenlenmiştir. Atrium aile hayatının merkezi ve aynı zamanda ailenin tanrılarının kutsal mekanıdır. Atrium evleri oldukça büyüktür; sokağa açılan bir bölümü atölye veya dükkan işlevi görür.

Etrüsk tapınaklarına ilişkin bilgimiz de günümüze gelmiş birkaç tapınak temelinden ve mimarlık konusunda Romalı bir otorite sayılan Vitruvius'un yazılarından kaynaklanır. Tapınaklar genellikle kentin akropolisinde veya dışında bulunurlar. Tapınaklar büyük bir olasılıkla Yunan kökenlidir. Planı Yunan tapınaklarındaki prostil planına benzer. Ancak Etrüskler bunu kendilerine göre değiştirmişlerdir. Tapınağın temelleri taştır ve yüksek bir taş kaide yani podium üstündedir. Tapınak duvarları ker*** tuğladır. Bir tek cephesinde merdiven vardır, bu ön cephedir ve bu cephe diğer cephelere oranla daha süslüdür. Bu merdivenlerden genellikle iki sıra ahşap sütunun desteklediği bir revak bölümüne çıkılır. Bunun gerisinde tapınağın en kutsal bölümü olan cella yer alır. Cella eşit boyutlarda üç odadan oluşur. Bu bölüm Etrüsklerin üç büyük tanrısına yani Tinia (Jupiter, Zeus), Uni (Juno, Hera) ve Menerva'ya (Minerva, Athena) ithaf edilmiştir. Tapınak Yunan tapınağında olduğu gibi dıştan ve her cepheden görülmesi gereken bir heykel gibi değil de kült tanrısı için bir iç mekan olarak, üstü kapalı bir korunak olarak tasarlanmıştır. Tapınağın büyük bir bölümü ahşap ve güneşte kurutulmuş tuğla olup, yayvan semerdam biçimli ahşap çatısı canlı renklerle boyanmış pişmiş toprak kabartmalarla süslenmiştir.

İ.Ö. 6. yüzyıldan Helenistik Dönem’e dek “Tuscania” tipi sütunlar kullanılır. Bunlar kaideli, yivsiz, Dor başlıklı; başlık ve kaideleri taştan, gövdeleri ise ahşaptan yapılan kısa sütunlardır. İ.Ö. 4. yüzyıldan sonra Yunan etkisiyle daha narin bir şekil alırlar. Caere’de Arkaik dönemde ve Helenistik dönemde “Aiol” tipi başlıklar da görülür. İon düzeni ise bu bölgeye oldukça geç girmiştir.

Etrüsk mezarları kentlerine oranla daha iyi korunmuş ve araştırılmıştır. Etrüskler mezarlıklarını şehirlerinin biraz dışına inşa ederlerdi. Nekropolis yani ölüler şehri adı verilen bu mezarlıklar yol boyunca düzenli bir şekilde sıralanmış yüzlerce mezardan oluşurdu. Bu mezarlar bölgeye ve yerel geleneklere göre farklılık gösterir. Etruria'nın kuzey kısmında yer üstündedir, güneyde ise taşa oyulmuştur. Bunu özellikle tüf taşı arazilerde görürüz. Karakteristik Etrüsk mezar tipi tümülüs'dür. Bu kısmen kazılmış ve üstü toprak örtülmüş yuvarlak bir yapıdır. Bu form Caere'de kullanılan bir tiptir. Ancak Etrüsk mezarlarının büyük bir kısmının içi, tümülüsler de dahil olmak üzere, dikdörtgen biçimlidir ve ev odalarına benzer. Bunun ilginç bir örneği Kabartmalar Mezarı'dır (İ.Ö 3.yy). Bu Caere'deki büyük bir yeraltı odasıdır. Aeolien başlıklı payeler semerdam biçimli bir tavanı destekler. Bu mezar da pek çok Etrüsk mezarı gibi çok sayıda gömü için tasarlanmıştır. Bütün aile ve hizmetkarları buraya gömülür. Lahitler, kül kapları ve diğer mezar eşyaları nişlere ve duvarların alt kısmındaki sıraya benzeyen çıkmalara konmuştur. Esas gömü nişi kapının tam karşısındadır ve burada ölü yatağı bir kline şeklinde yapılmıştır. Tüm payeler ve duvarlar silahlar, çeşitli aletler ve mutfak eşyalarını temsil eden boyalı alçı kabartmalarla süslüdür. Bu dönemde evlerde pek az raf ve dolap bulunduğundan ev eşyaları ve özel eşyalar duvarlardaki çivilere asılırdı. Bunlar aynı zamanda Etrüsklerin gündelik kullanım eşyalarına ilişkin bilgi veren önemli bir belge niteliğindedir. Caere'de bazı mezarların duvarları da renkli resimlerle bezenmiştir.

Etrüskler’in tümülüs mezarlar dışında “urne” adı verilen kül kapları da bilinmektedir. Bir dizi yan yana gömülmüş ölü kabı yalnız ölülere ilişkin kalıcı bir tutumu değil, ruhun geleceği ile ilgili olarak ateşin temizleyici ve dönüştürücü gücüne inancı da gösterir. Yakılan cenazede kemikler sönüp de alındıktan sonra küller kaba konur, en küçük kemik parçasının bile unutulmamasına dikkat edilir. Kül kaplarının büyük çoğunluğu insan şeklindedir ve seramik tahtlara konulmuştur; klübe şeklinde olanları da vardır.

Bütün bunlar, ölülerin mezarda yeni ve büyülü bir güce dönüşeceği inancının göstergesidir. Bu dönemde bu tür kavramlar dalgalar halinde Avrupa’ya yayılır ve Asya’da da etkili olur. Bütün bunlarda dikkati çeken nokta, ateşin temizleyici ve dönüştürücü gücüne olan inançtır. Dolayısıyla Etrüskler’de Doğu kökenli ya da Doğu ile örtüşen bir dini inancın varlığından söz edilebilir ve bu inancın onların sanatlarına da yansıdığı görülür.



Resim

Etrüsk resim sanatından günümüze kalan örnekler yer altı mezarlarının duvarlarını süsleyen fresklerdir. Bu resimlerde çizgi çok önemlidir, simetri ve stilizasyon vardır, şiddetli hareketler ve abartılı jestler dikkati çeker.

6.yüzyıldan beri görülen bu mezar resimlerinin konuları başlangıçta avcılık, balıkçılık, spor yarışmaları, dans, ziyafet gibi gündelik hayattan alınma neşeli sahnelerdi. Zaman zaman Yunan efsanelerinden alınan konular da görülürdü. 6.yüzyılda bu resimler Arkaik sanatın sadeliği içindeydi, renkler sınırlı olup gündelik hayat sahneleri dini ve mitolojik olaylarla kaynaşmıştı.

Avcılar ve Balıkçılar Mezarı, Tarquinia, İ.Ö 520-500

Bu mezarda odanın bütün duvarları deniz manzaralarıyla süslüdür. Burada balık tutan ve kuş avlayan kişileri görürüz. Kuşlar ve yunuslar Girit sanatı etkilidir. Bir duvarda yüksek bir kayalık üzerinde duran denize balıklama atlayan bir genç erkek figürü, başka bir duvarda içinde dört kişi olan bir kayık vardır, en uçtaki eğilmiş denize ağ atarken, ortadaki ikisi ise el kol hareketleriyle dümenciye işaret ederken gösterilmiştir. Sağda bir kayalığın üstünde sapanla kuş avlayan bir figür bulunur.

İ.Ö 5.yüzyılda bu resimlerdeki renkler zenginleşir, kırmızı figürlü Yunan vazolarının etkisi artar, konular sınırlanır. Bu devirde en çok rastlanan sahne, odanın orta duvarını kaplayan cenaze ziyafet sahnesi ile yan duvarlardaki dans eden, müzik çalan figürlerdir.

Bu mezarlardan biri Tarquinia'daki Leoparlar Mezarıdır.

Bu küçük oda mezar İ.Ö 5.yüzyıl Tarquinia'sında sevilen bir tarzda dekore edilmiştir. Girişin tam karşısındaki duvarda bir ziyafet sahnesi, yan duvarlarda ise dansçılar ve müzisyenler tasvir edilmiştir. Bu son derecede canlı resimler Etrüsk sanatına özgü hayat dolu coşkunluğu yansıtır. Yan duvarlardaki resimlerin birinde biri ince bir şal, diğer ikisi ise pelerin giymiş üç erkek defne ağaçlarının hareketlendirdiği bir manzara içinde ilerlemektedirler. Öndeki adam bir yandan bir şarap kadehi taşımakta, öte yandan biri çifte flüt, diğeri ise lir çalan diğer iki adama gelmeleri için işaret etmektedir. Figürlerin yürüyüşleri adeta dans eder gibidir. Jestler biraz abartılmış, özellikle flütçünün büyük elleri ve parmakları dikkati çekmektedir. Eski uygarlıkların sanatında canlı hareketin bu denli inandırıcı bir biçimde temsil edilmesi çok nadirdir. Girişin karşısındaki duvarda yer alan sahnede ise üç kline üzerine uzanmış çiftler temsil edilmiştir. Bunların ölünün yakınları olduğu düşünülür. Bunlardan en sağdaki plili bir giysi ile mavi bordürlü kalın kırmızı bir manto giymiş olan kadın eşine doğru dönmüştür. Mavi bordürlü beyaz bir manto giymiş olan erkek ise sağ elinde tuttuğu ve bir yumurtayı kaldırmış, karısına göstermektedir. Yumurta ölümden sonra yaşamın simgesi (paskalya yumurtası). Hepsi bu şölen ortamına uygun çelenkler takmışlar başlarına. Klinelere uzanmış çiftlere gençler hizmet etmektedirler. Mezara Leoparlar Mezarı denmesinin nedeni bu duvarın üstünde yer alan iki leopar figürüdür. Resimler fresk tekniğindedir. Yaşam sevgisinin, keyfinin yansıtıldığı bu resimler arasında avcılık, balıkçılık, spor ve dans yarışmaları gibi yine gündelik yaşamdan alınmış canlı ve neşeli sahneler de yer alır.

İ.Ö 470’e ait Triclinium Mezarı’ndaki sahneler de Leoparlar Mezarı’na benzer.

Esas duvarda müzisyenlerin eğlendirdiği ve hizmetkarların servis yaptığı klinelere uzanmış insanlar bulunur, yan duvarda ise zeytin ağaçları ve kuşların hareketlendirdiği bir ortamda müzik çalan ve dans eden figürler yer almaktadır. Çizgideki ve renklerdeki ustalık bu resimlerin Leoparlar Mezarının ressamına göre Yunan sanatını daha iyi tanıyan biri tarafından gerçekleştirildiği izlenimini yaratır.

Klasik dönemin sonunda yani 5.yüzyıldan sonra mezar resimlerine yansıyan yaşam zevki, neşe ve güven duygusu Etrüsk gücünün zayıflamasına ve Hellenistik sanatın etkisine bağlı olarak yerini daha ağırbaşlı ve melankolik sahnelere bırakır, gerçekçilik artar.

Tarquinia'daki 4.yüzyıl sonuna ait Kalkanlı Mezar'ın duvar resminde Larth Velcha ile eşi görülüyor. Bu dönemde, yüzlerdeki sakin hatta düşünceli ifade eski neşenin yerini almıştır. Karı koca üzeri örtülü klinelere uzanmışlardır, önlerinde üstünde yiyeceklerin bulunduğu bir masa vardır. Bu değişiklikte Hellenistik dünyanın daha kozmopolit dinlerinin etkisi olduğu sanılmaktadır. Aynı mezardan Larthia Velcha ailesine ait ziyafet sahnesi de benzer özelliklere sahiptir.

Orcus yani Hades Mezarı da Tarquinia’da olup, İ.Ö 4.yüzyıla aittir. Buradaki kadın portresi de Velcha ailesinden, Arnth Velcha’nın eşi, Velia. Kadının yüzündeki ağırbaşlı, düşünceli ifade öbür dünya korkusunu, hüznünü yansıtır. Başına yapraklardan bir çelenk takmış, zengin takıları var. Yunan etkili profil. Gözün eskiden olduğu gibi önden değil de gerçekçi bir şekilde yandan gösterilmesi Hellenistik etkiyi ve sanatçının 4.yüzyıl Yunan modellerini iyi tanıdığının işareti.

Heykel

Etrüsklerde başlıca heykel malzemesi pişmiş toprak ve tunçtur. Ancak bu malzemelerden yapılmış heykellerin yanı sıra çok sayıda taş lahit de bulunmuştur. Etrüsk heykel sanatının en güzel örnekleri ölü küllerinin muhafaza edildiği kül kapları yani "urne"ler ve üstünde uzanmış figürlerin yer aldığı lahitlerdir. Büyük bir olasılıkla Mısır kanopelerinden etkilenerek yapılmış bu kül kaplarının biri Chiusi'de bulunmuştur ve İ.Ö 650 yılına aittir. Kabın kapağı pişmiş topraktır ve bir insan başı şeklindedir. Bu baş urnede külleri bulunan ölüye benzetilerek yapılmış bir portredir. Çekik gözler ve basık alın dikkati çeker. Urne tunçdur ve yine tunç bir koltuk modeline oturtulmuştur.

Pişmiş toprak heykelciklerin en eski örneklerinden biri Cervetri’de Beş İskemle Mezarı’nda bulunmuştur. İ.Ö 625-600’e tarihlenen 54.5 santimlik bu kadın heykelciği mezarda bir zamanlar kayaya oyulmuş beş iskemleye oturtulmuş benzer figürlerle birlikte bulunmuştur. Odadaki bir sunak burada ataların anısına törenler yapıldığını gösterir, bu da bu atalardan biri olabilir ya da mezara gömülü ailenin fertleridir. Baş üçgen biçimli ve sivri çeneli ve basık alınlıdır. Saçlar kısa ve ortadan ayrıktır. Halka küpeler görülür. Kalın kumaştan dar kollu elbise ile bir omuzda tutturulmuş manto giyer. Elbise bordürlü ve baklava desenli ve boyalıdır. Bir kol mantonun içindedir, diğeri ise öne uzatılmış, avuç açılmıştır, muhtemelen bir kase tutmaktadır. Ayaklar çıplaktır.

Bir diğer örnek Caere'de bulunan ve İ.Ö 520 yılına ait olan pişmiş toprak boyalı bir lahittir. Karı koca lahidi olarak adlandırılan bu lahidin üstünde tıpkı bir şölendeki gibi klineye uzanmış bir kadınla erkek görülür. Yapıt Etrüsk mezar duvarlarındaki canlı şölen sahnelerinin üç boyuta uygulanmış şeklidir. Vücutların üst bölümü serbest heykel gibi biçimlendirilmiş ama alt bölümleri yassıltılmış ve kaideye yapışık bir şekilde işlenmiştir. Vücut formlarından çok yüz ifadesi ve el kol hareketleri önem taşır. Figürler gerçek hayattaki gibi yansıtılmıştır; duruşları, yüzlerindeki gülümseme, jestleri sahneye çok samimi ve içten bir hava katmaktadır. Kadın etek uçları plili bol kumaştan bir elbise ve bir manto giymiştir, başında başlık, ayaklarında ucu kıvrık ayakkabılar vardır. Saçları uzun lüleler halinde omuzlarına dökülür. Erkek belden aşağısını örten bir manto giymiştir, ayakları çıplaktır. Saçları ortadan ayrılmıştır, sivri de bir sakalı vardır. Her iki figürün de yüz hatlarında, gülümseyişlerinde, badem biçimli gözlerinde, saçlarında ve elbise kıvrımlarında güçlü bir Arkaik üslup etkisi görülmekle birlikte, Arkaik sanata özgü durgunluk ve katılık yoktur.

İ.Ö 400 yılında yumuşak taştan yapılmış bir lahitin üstünde de bir kadınla bir erkek oturmaktadır. Ancak bu kadın genç adamın karısı değil ama kanatlarından anlaşılacağı gibi ölüm meleğidir. Kadın adamın kaderinin yazılı olduğu tomarı açmaktadır. Genç adam da eliyle bu tomarı işaret etmektedir. İki figürün yüzünde de düşünceli melankolik bir ifade dikkati çeker. Burada ölüm ve ölümden sonraki hayata ilişkin korkunun etkisi sezilir.

Etrüsk sanatına ait anıtsal boyutlu serbest heykellerin en güzel örneklerinden biri pişmiş toprak bir Apollon heykelidir. Heykel Veii'deki İ.Ö 510 yılına ait Portonaccio Tapınağı'nın mahya kirişi üstünde bulunmaktaydı. Dört tane insan boyu boyalı pişmiş toprak heykelden oluşan gurubu Vulca adında bir sanatçı yapmıştır. Bu gurup heykelinin konusu Apollon ile Herakles'in Apollon'un kutsal geyiği için yaptıkları yarışmadır. Guruptaki diğer heykeller Herakles, Hermes ve çocuklu bir kadın figürüdür. Bu heykeller Etrüsklerin de Yunanlılar gibi mimari heykelden yararlandığını gösterir. Hermes başı, çatıdan menad biçimli antefix Apollon Herakles'e doğru hızla ilerlerken temsil edilmiştir. Figür ilk bakışta yüzündeki gülümseme, gözleri, saçları ve stilize kıvrımlı elbisesiyle Arkaik bir Yunan heykelini andırıyorsa da buradaki ifade gücünü ve canlılığı o dönem Yunan heykelinde bulamayız. Sanatçı burada Yunan sanatındaki gibi idealize bir insanı ve uyumlu oranları yansıtmaktan çok, ondaki dinamizmi ve hareket çabukluğunu vermeye çalışmıştır. Figürün bacaklarının arasında çatıda daha sağlam durmasını sağlayan volütlerle bezenmiş bir destek vardır.

Etrüsk heykel sanatında pişmiş toprak ve taşın yanı sıra tunç da çok sevilen bir malzemeydi nitekim Etrüsk heykellerinin en tanınmışlarından olan Mars Todi de 1,42 metre boyunda tunç bir erkek heykelidir. Genç zırhlı bir savaşçıyı temsil eden heykel yedi parça halinde dökülmüştür ve bir tek miğferi ek** . Yapıt İ.Ö 4.yüzyıl Yunan Klasik üslubunun bir yorumudur. Genç adam dönemine özgü bir zırh giymiştir, ve ilginç bir pozdadır. Vücudunun ağırlığını sağ bacağı taşır, sol bacak dizden bükülü ve hafifçe geridedir, sağ kol öne ve yana doğru, sol kol ise yukarı ve yana doğru kaldırılmıştır, avcunda bir mızrağın kalıntıları vardır. Başı sağa dönüktür ve yüzünde sakin bir ifade vardır. Heykeltraş sanki Poliklet'in Doryphoros'unun duruşunu abartılı bir şekilde tekrarlamıştır. Ancak tıpkı Veii'deki Apollon heykelinde olduğu gibi burada da sanatçı Yunan sanatından aldıklarına çok enerjik bir yorum getirmiştir.

Sanat tarihindeki en önemli hayvan heykellerinden bir Roma’daki Capitol’ün Dişi Kurdu’dur(İ.Ö 500). Bu kurt heykeli ününü sade antik dönemden kalmasına ve üstün bir sanat yapıtı olmasına değil, aynı zamanda yüzyıllarca Roma şehrinin totemi olmasına borçludur. Eski efsaneye göre Roma’yı kuran kahramanlar Remus ve Romulus, çocukken ter edilmiş ve onları dişi bir kurt emzirmiştir. Romulus ve Remus kültü İ.Ö 4.yüzyıla kadar uzanır ve İ.Ö 296’da Roma’daki Capitol Tepesi’ni bir dişi kurt heykeli dikildiği bilinir. Ancak bu heykelin Capitol Tepesine dikilen orijinal heykel olup olmadığı bilinmez (meme emen çocuklar Rönesans’a ait). Yapıtın tarihi çok tartışmalı olmakla beraber, Etrüsk kökenli olduğu kabul edilir. Etrüsk sanatında insan figüründe dikkati çeken canlılık gergin ve tetikteki hayvanın vücudunda da yoğunlaşmıştır. Zayıf ama güçlü adaleli bu hayvan dikilmiş kulakları, dik bakışlı gözleri, vahşi görünümlü ağzıyla hem vahşi hem de koruyucu bir hayvanı yansıtmaktadır. Boynuna kazılı çizgiler onun yaklaşan tehlike karşısında dikilen tüylerini temsil eder. Capitol'ün Dişi Kurdu sanat tarihinde hayvan doğasını en iyi yansıtan örneklerden biridir.

Etrüskler maden üzerine burinle kazıma tekniğinde de çok ustaydılar. Bu teknikle pek çok ayna ve kutu süslemişlerdir. Polygnotus gibi dördüncü yüzyıl Yunan resim ustalarının üslubunu yansıtan ve Ficorini Kutusu diye bilinen tunç kutu İ.Ö 300 yılına aittir ve tuvalet malzemelerini muhafaza etmek için yapılmıştır. Ancak kutunun kulbundaki yazı latincedir ve “Novus Plautius beni Roma’da yaptı, Dindia Malconia kızına armağan etti” yazılıdır. Kutunun gövde kısmındaki frizin tasarımı tümüyle Yunan etkili olup gelişmiş bir perspektif bilgisini yansıtır. Burada Argonotların seferi temsil edilmiştir. Bebryklerin kralı Amykos ülkesine gelen yabancılara kendisini boksta yenmedikçe su vermez, Polluks boksta galip gelir ve Argonotlar su ikmali yapıp yollarına devam ederler. Çeşme başı, idman yapan Polluks, Argo gemisi, yenik kral Amikos’un ağaca bağlanması, konuşan şahıslar, ve amforaların dolduruluşu. Figürler ya tam arkadan ya da dörtte üç pozlarda gösterilmiştir. Oldukça karmaşık oturma pozları seçilmiştir, figürler tek bir zemin çizgisine bağlı olmayıp, çeşitli düzeylerdedir. Manzara ayrıntıları verilmiş ve bir mekan izlenimi yaratılmaya çalışılmıştır. Kutunun kapak tutamağında Dionysos ile iki Satyr figürü bulunur.

İ.Ö 400’e ait bronz ayna arkasında ise yine burinle kazınarak yapılmış bir desen vardır: Homeros’un İlyada’sındaki rahip Chalcas olduğu sanılan yaşlı ve kanatlı adam kıvrımlı asma dallarının çevrelediği bir çerçeve içinde oturmuş, elindeki yuvarlak bir nesneye bakmaktadır. İşçilik o kadar iyidir ki, esin kaynağının Klasik Yunan sanatı olduğunu düşünürüz. Üslup Yunan etkili olmakla beraber, konu tamamen Etrüsk’tür çünkü kanatlı adam bir kurban hayvanının böbreğine bakmaktadır. Bu uygulama Etrüsk yaşamında önemli bir rol oynayan birşey, yani kehanettir. Etrüskler tanrıların arzularını doğadaki bir takım işaretlerle, örneğin gök gürlemeleri ya da kuşların uçuşlarıyla gösterdiklerine inanırlar. Bunları okuyarak insanlar da tanrıların onların yaptıkları işlere kızdıklarını mı, beğendiklerini mi anlarlar. Nitekim bu işaretlerin gizli dilini bilen rahipler toplum içinde çok önemli bir yere sahiptir. Bir diğer yöntem de kurban hayvanlarının böbreklerine bakmaktır, onlar tanrıların bunların üstüne kutsal mesajlarını yazdıklarına inanırlar.

alıntıdır
__________________
TUALİM
Tualim isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla