|
Sanat Terimleri Sözlüğü/Sanat Sözlüğü kategorisinde açılmış olan Sanat Sözlüğü konusu , ...
|
LinkBack | Seçenekler | Stil |
07.02.09, 23:13 | #1 |
07.02.09, 23:15 | #2 |
YÖNETİCİ
Üyelik tarihi: Feb 2009
Üye No: 2
Mesajlar: 1.665
Konular: 1221
Bulunduğu yer: İstanbul
|
B »»
BAKIŞ AÇISI ( Viewpoint, Vantage Point) : Sanatçının bir konuyu resmetmek için baktığı varsayılan nokta. BİÇİM (Shape) : Bir nesnenin görme ya da dokunma duyuları ile algılanmasını sağlayan kendine özgü gerçekliği. BİÇİM BOZMA (Distortion) : Özellikle GÜZEL SANATLAR'da, fotoğrafta (FOTOĞRAFÇILIK) ve dansta verilerini doğadan alan ve belirli normların ya da normal (olağan) biçimlerin bulunduğu kabul edilen görüntülerde biçimi abartarak sunma, " normal" in göstergelerini tümüyle yok etmeden değiştirme. Biçimbozmada amaç, daha güçlü bir etki yaratmak ya da güçlü bir anlatım sağlamaktır. DIŞAVURUMCULUK ya da GOTİK sanat gibi duygu ve anlatımın vurgulandığı, izleyiciyle iletişimin etkili olmasının amaçlandığı sanat türlerinde biçimbozma yoğun olarak kullanılmıştır. Öte yandan özellikle 20. yy' ın serbest yaklaşımı içinde PICASSO ya da H. MOORE gibi bir çok sanatçı biçim olanaklarını artırmak için, kaynakları doğa olsa bile biçimbozmayı bir araç olarak kullanmışlardır. GERÇEKÜSTÜCÜLÜK' teyse biçimbozma, duygu ve düşlerdeki gerçekleri anlatabilmenin aracı olmuştur. Öte yandan YENİ- DIŞAVURUMCULUK gibi, "normal" kavramlara bağlı olmayan ve doğanın tüm görüntü kullanımlarından bağımsız biçim yaratan sanat üsluplarında biçimbozmadan söz edilemez; çünkü bu üsluplarda normalin ne olduğu hakkında belli ilkeler yoktur. Fotoğrafta biçimbozma çekim sırasında aynalar ya da merceklerle ya da çekimden sonra baskı sırasında mekanik ve kimyevi yöntemlerle görüntüyü değiştirerek elde edilir. BİYOMORFİK BİÇİM (Biomorphic Form) : SOYUT SANAT'ta geometrik biçimlerden çok bitki ya da hayvan biçimlerini anımsatan eğrisel dış çizgilerle oluşturulmuş biçimler. En tipik örnekleri ARP'ın resimlerinde görülür. BİRLİK (Unity) : Resimde tüm öğelerin koordinasyonu ile asıl temanın, amacın vurgulanacağı bir birlik yaratılması. BOYUT (Dimension) : 1. Bir nesnenin uzunluk ölçüsüyle ifade edilebilen büyüklüğü. 2. Sanat yapıtında boyut kavramı, onun algılayıcıyla olan ilişkisini anlatmaktadır. Örneğin, resim sanatı iki boyutludur. Resmin betimlediği obje yüzeysel olmasa bile, sanat ürünü onu iki boyutlu bir yüzey üzerinde sunmakta ve izleyicide onu iki boyutlu algılamaktadır. Buna karşılık, heykel üç boyutlu bir sanat yapıtıdır. Mimari ürün ise dört boyutlu sayılmaktadır. Çünkü, mimari ürünü kullanan kişi onu yalnızca eni, boyu ve derinliği bulunan bir obje olarak değil, içinde eylemde bulunulan bir yapıt olarak algılamaktadır. Kişinin yapıt içindeki ya da dışındaki sürekli devingenliği onu tek bir noktadan algılanan diğer sanat ürünlerinden ayırmaktadır. Mimari mekan zaman içinde değişen konuma göre, farklı sanatsal yaşantılar edinilmesini sağlar. O halde, en, boy ve derinlik boyutlarına ek olarak mimari yapıtta bir de zaman boyutu söz konusudur. C »» CHIAROSCURO (Chiaroscuro) : Yağlıboya resminde keskin karşıtlıklar yaratacak biçimde düzenlenmiş ışık-gölge dağılımı. İlk kez İtalyan ressamı Correggio tarafından 16. yüzyılın başında kullanıldı. Caravaggio ve izleyicileri bu tekniği geliştirdiler. Georges de la Tour bu alanda ilginç örnekler verdi. Rembrandt ise, en büyük chiaroscuro ustası sayılır. ÇEŞİTLİLİK (Variety) : Resimdeki ana temanın birliğinin çerçevesi içerisinde canlı ve zengin bir çeşitliliğin de elde edilebilmesi resmin albenisini arttıran önemli bir unsurdur. ÇİZGİ (Line) : Nokta olarak başlarlar ve her yönde "düz, kıvrımlı, kırık, kalın/ince, koyu/açık" olabilirler. ÇİZGİSEL (Linear) : 1. Bir yüzey üzerinde bir çizgi doğrultusunda yapılmış ya da düzenlenmiş betileri ve ya öğeleri niteler. 2. ince kontur çizgileriyle oluşturulmuş betileri ve bu tür betileri içeren resimsel yapıtları niteler. ÇİZGİSEL KOMPOZİSYON (Linear Composition) : Hareket eden bir noktanın yüzeyde bıraktığı iz olarak tanımlanabilecek olan çizginin, kompozisyonda üstlendiği, formu ortaya çıkaran, hareketi ifade etme, dokuyu verme, dengeyi sağlama gibi rollerin başat olduğu türdeki kompozisyonlar "çizgisel kompozisyonlar" olarak tanımlanır. Sanatın ilk adımlarının, Lascaux mağarasında olduğu gibi, çizgiyle atıldığı ve çizginin özellikle perspektif kurallarının henüz yeterince bilinmediği Rönesans öncesinde önemli olduğu bilinir. Barok dönemde ışık-gölge kullanımının devreye girişiyle çizgisellik ışığın imkan verdiği ölçüde kullanılır. Bu dönemde konturlar, çizgisel kompozisyonlarda olduğu gibi belirgin olmaz. 19. yy'da Neo-klasik dönemde yeniden önem kazanan çizgi ve çizgisel kompozisyon Romantizm ile birlikte nerdeyse kaybolmuştur. Empresyonistler tarafından da tamamen kaldırılmıştır. Sanatçıların bireysel çıkışlar yaptığı 20. yy'da ise Henri Rosseau, Paul Klee gibi sanatçılar tarafından kendi belirledikleri amaçlar doğrultusunda kullanılmıştır. |
07.02.09, 23:18 | #3 |
YÖNETİCİ
Üyelik tarihi: Feb 2009
Üye No: 2
Mesajlar: 1.665
Konular: 1221
Bulunduğu yer: İstanbul
|
D »»
DEĞER (Value) : Bir nesnenin maddi ya da parasal karşılığı, değişim ortamı ya da benzeri bir standarda göre tahmin edilebilen miktar; ayrıca, nesnenin gerçek ya da olması gereken kıymetine, YARARLIK'ına ya da önemine göre göreceli statüsü. Felsefe, hukuk, işletme, matematik, dilbilim, psikolinguistik, resim, müzik, sibernetik, televizyon gibi alanlarda "değer" sözcüğü değişik anlamlar taşımakta ve farklı tanımlanmaktadır. Felsefenin bir dalı olan "aksiyoloji", değerlerin estetikte, dinde, ahlakta ve !!!!fiziksel alandaki tip ve nitelikleriyle ilgilenmektedir. Değer kuramıysa kıymetleri önem sırasına göre ayırıp sınıflandıran bir görüştür. Değerlerin nicel olarak ölçülebilme durumuna göre nesnel ve öznel değerlerden söz edilmektedir. Sanat ve mimarlık alanında mimari bir yapıya, bir sanat nesnesine ya da endüstri ürününe ilişkin iki tür değer tanımlanmaktadır. : Kullanıcının gereksinimini karşılamaya yönelik ürünün faydasıyla tanımlanan "kullanım değeri" ve mimarlık ya da sanat ürününün özellikle pazarlama ürünü olarak ortaya çıkmasıyla belirlenen "değişim değeri". Kullanım değerine ilişkin değer yargıları kişiden kişiye, gruptan gruba değişebilmektedir. Örneğin bir sanat nesnesinin ESTETİK değerinden söz edildiğinde, o ürünü oluşturan bileşenlerin KOMPOZİSYON'u, BOYUT'ları, ölçeği, RENK'i, DOKU'su, UYUM'u vb. Sanat ve estetik kavramıyla ifade edilen, öznel nitelikli göreceli kıymeti anlaşılmalıdır. Bir mimarlık ürününün ön kullanım değeriyse o ürünün PERFORMANS' ı yani kullanım sırasında ortaya çıkan fiziksel, psikolojik, örgütsel, estetik vb gereksinmelere yanıt verebilme durumuyla tanımlanabilmektedir. Ayrıca herhangi bir ürünün bir !!!! olarak ekonomik değerinden (değişim değeri) söz edilebilir. DEKALKOMANİ : 1930' larda Oscar Dominguez' in (1906-5Cool GERÇEKÜSTÜCÜLÜK akımının OTOMATİZM kavramından yola çıkarak oluşturduğu teknik. Bu teknikte boya kalın bir fırçayla ince bir kağıdın üstüne sıçratılır ve kurumadan ikinci bir kağıtla yavaşça sürtülerek gelişigüzel dağılması sağlanır. Daha sonraları ERNST tarafından YAĞLIBOYA' ya uygulanan bu tekniğin en önemli özelliği, yapıtın ön tasarımsız oluşturulmasıdır. DEKOLAJ : Duvarlara üst üste yapıştırılmış afiş ya da benzerlerinden koparılan parçalarla yapılmış bir tür KOLAJ. İlk kez 1950' lerde Alman sanatçı Wolf Vostell (d. 1932) bu türde çalışmalar yapmış, ayrıca Fransa'da AFİŞÇİLER de bu tekniği uygulamıştır. DENGE (Balance) : Dengenin sanatta nasıl kullanıldığı "tahtaravalli"yi modeli ile kolayca anlayabilirsiniz. Aynı kilodaki iki kişi "simetrik" olarak oturduklarında oluşan denge, farklı kilolardaki kişilerle de "asimetrik" oturmalarla sağlanabilir; bu ikinci hal "dinamik denge" olarak da nitelendirilebilir. DERECELENDİRME (Gradation) : Tonlarla, taramalarla vb. ile dereceli etkilerin yaratılması. DERİNLİK (Depth) : Resimde oluşturulan planlar ile elde edilen derinlik duygusu veya yanılsaması. DETRAMP : Kuru sıva üzerine zamklı boya ile yapılan duvar resmi. DEVİNİM (Movement) : Resim sanatında resim düzlemi üzerinde yer alan betilerin yoğunlaşıp seyrelmesinden ve pozlarından kaynaklanan durağan dengenin bilinçli biçimde bozulması etkisi. DIŞ SINIR (Contour) : Bir biçim (shape)in veya hacim (form)in dış çizgisi veya en dış kenarı ('siluet'i). DİMETRİ (Dimetry) : Aksonometrik perspektifin bir türü. Üzerinde çizimi yapılacak nesnenin en, boy ve yükseklik ölçülerinin alındığı eksenler, dimetride birbirleriyle izometridekinin aksine eşit açılar yapmazlar. Dolayısıyla, nesnenin iki boyutunun ölçüleri aynı oranda küçültülerek çizilirken, üçüncü boyutu bunlardan farklı oranda küçültülür. DOKU (Texture) : Bir sanat yapıtının yüzeyinin görünümü ve/veya hissedilmesi, ki düz ve/veya parlaktan kaba ve/veya mata kadar çeşitlenebilir. DÜZLEM (Plane) : MEKAN'ın iki boyutlu, düşey ya da yatay bir uzantısı. Mimari kompozisyonlarda somut değeri olsa da, RESİM'de mekan ve hareket yanılsamasının ön koşuludur. HEYKEL'de ise çok yalın geometrik biçimler dışında düzlem çokça ilgilenilen bir öğe değildir. Resimde tualin yüzeyi resimdeki mekanın en yakın boyutu olarak hissedilmekle birlikte, bu yüzeyin alt bölümü izleyiciye en yakın, en üstüyse en uzak mekanı içeren bir yer düzlemi olarak da yanılsanır. DERİNLİK yanılsamasını amaçlayam KOMPOZİSYON'larda ön plan, orta plan, arka plan anlatımları bunları algılatan farklı derinlik düzlemlerinin vurgulanmasıyla oluşturulur. E »» EKLEKTİSİZM (Eclecticism) : Farklı sanatsal dizgelerden alınan öğelerin yeni bir dizge içinde yeniden kullanılması eylemi. Sanatta farklı çağ ve üsluplardan seçilip devşirilen öğelerin yeni bir tasarım ya da ürün oluşturmak için ele alınması olgusunu ifade eder. Bu durum 19. yüzyılda çok yaygın biçimde görülür. Bununla birlikte, eklektisizm bir üslup değil, bir davranış biçimi olarak değerlendirilmelidir. Ancak, farklı eklektisist üsluplardan söz edilebilir. Bu üslupların hepsinde davranış biçimi ortak olduğu halde, biçim malzemesinin devşirildiği çağ ya da üslup ve bunların yeniden düzgeleştirilişi farklıdır. EKORŞE (Ekorche) : İnsan ya da hayvan figürünü, kas yapısını göstermek amacıyla derisi yüzülmüş olarak betimleyen anatomik çizim. 15.yy'da Batılı sanatçıların anatomiye ilgilerinin artmasıyla atölyelerde, bu türden yapma modeller kullanma geleneği yerleşmişti. Özellikle LEONARDO DA VINCI gibi birçok sanatçı böyle modellerden çizim yapmıştır. Ekorşe figür çalışmalarının en önemli örneği, George Stubbs'ın (1724-1806) Anatomy of the Horse (1766; Atın Anatomisi) adlı ASİDE YEDİRME BASKI dizisidir. Stubbs bu çalışması için yaklaşık 10 yıl boyunca hayvan kadavralarını incelemiş ve 18 ay da çizim yapmıştır. Özgün çizimleri bugün Londra Kraliyet Akademisinde bulunan bu dizi, özellikle veterinerler ve hayvan ressamları arasında gerçeğe uygunluğuyla ün yapmıştır. 20.yy'da PARIS OKULU'ndan SOUTINE, Derisi Yüzülmüş Öküz (1920, Grenoble Müzesi) adlı resminde olduğu gibi bazı yapıtlarında ekorşe figürler kullanmıştır. EKSENSEL (Aksial) : Bir eksen doğrultusunda ya da bir eksene göre oluşturulmuş kompozisyonları nitelemek için kullanılır. Örneğin, Rönesans resimleri eksensel bir düzen gösterir. ETNOGRAFYA (Ethnography) : Toplumların kültürlerini inceleyen bilim dalı. Çoğunlukla ilkel toplulukları ve halk kültürünü ele alır. EX LIBRIS (Ex libris) : Bir kitabın başlık sayfasında yer alan ve sahibinin kim olduğunu gösteren özel simge ya da damga. F »» FİGÜRATİF SANAT (Figürative Art) : Resim ve heykel sanatlarında, yalnızca gerçek varlık ve nesnelere gönderme yapan betileri kullanan sanat anlayışı. Soyut yada nonfigüratif sanata karşıt bir yönelimdir. FROTAJ : OTOMATİZM doğrultusunda çalışan Gerçeküstücü sanatçıların uyguladığı "sürtme" tekniği. ERNST tarafından geliştirilen bu teknikte ahşap, taş ya da dokuma gibi dokulu bir yüzey üstüne yerleştirilen kağıda siyah ya da renkli bir malzeme sürtülerek dokunun kağıda geçmesi sağlanır. Böyle elde edilen rastlantısal desenler resimsel tasarımın temelini oluşturur. Türkçe'de "sürtme" ya da "ovalama" terimleriyle de karşılanır. |
07.02.09, 23:20 | #4 |
YÖNETİCİ
Üyelik tarihi: Feb 2009
Üye No: 2
Mesajlar: 1.665
Konular: 1221
Bulunduğu yer: İstanbul
|
H »»
HACİM (FORM) : Heykel gibi, mekanda yer işgal eden bir kütleye veya hacime dairdir. Bu yanılsamayı sağlayabilmek için sanatçılar modle etme (modelling) veya tarama(hatching) gibi teknikler kullanırlar. HAREKET (MOVEMENT, DYNAMISM) : Enerjisi veya gücü var gibi görünen , resimlerin devinim halinde olduğu izlenimi veren yanları. Bu devinim aslında gerçekte yoktur; ancak öznelerin akla getirdiği gayretkeş eylemlerin yarattığı yanılsamadır. HAVA PERSPEKTİFİ : "Atmosferik Perspektif" olarak da bilinir. Resim sanatında fon farklılıklarıyla yaratılan derinlik YANILSAMA'sı. Uzaktaki nesnelerin havanın etkisiyle daha açık tonla algılanması temeli üzerine kurulmuştur. Atmosferdeki nem, toz parçacıkları ve benzeri maddeler, ışığın saçılmasına neden olur. Bu saçılmanın derecesiyse renge, yani ışığın dalga boyuna bağlıdır. Kısa dalga boyuna sahip olan mavi en fazla saçılım yarattığından, renklerin uzaklaştıkça maviye çaldığı görülür. Uzun dalga boyuna sahip olan kırmızıysa en az saçılıma olanak tanıdığından, uzaktaki parlak nesnelerde mavinin azalmasına ve renklerin kırmızıya çalmasına neden olur. Bir terim olarak ilk kez LEONARDO da VİNCİ tarafından kullanılmakla birlikte hava perspektifi Antik Çağ'dan beri bilinmektedir. ROMA döneminde Pompei'deki duvar resimlerinde kullanılmış, 8.yy'daysa ÇİN resimlerinde görülmüş ve en yetkin düzeyine Song dönemi manzara resimleriyle ulaşmıştır. Bütün Ortaçağ boyunca unutulan bu teknik, 15. yy'da Flaman ressamlarınca yağlıboya resimle birlikte yeniden kullanılmaya başlanmıştır. 16. yy'da Vinci'nin dışında bu teknikten yararlanan en önemli RÖNESANS ressamları CORREGGİO ve TIZIANO'ydu. 17. yy'da RUBENS, CLAUDE LORRAIN, Albert Cuyp ve HOBBEMA özellikle MANZARA resimlerinde hava perspektifini ustaca kullanmışlardır. Bu tekniği bütün olanaklarıyla doruk noktasına çıkaran sanatçıysa J.M.W.TURNER olmuştur. Turner' in resimlerinde sonsuza uzanan MEKAN duygusu ve buğulu atmosfer, daha sonra MONET ve İZLENİMCİLİK'in öbür temsilcileri tarafından da kullanılmıştır. I »» İDEALİZM (Idealism) : İdealizm en basit deyişle standartlaşmış biçim anlamına gelir. Sanat alanında maddesel bir nesneyi değil de, onun zihinsel kavramının tasarımını karşılayan sanat yapıtı, aslında bir idea' nın tasarımıdır. Platon' a göre idealar tek gerçekliklerdir ve sanatın gerçek işlevi de tek gerçeklikler olan bu ideal biçmlerin yansıtılmasıdır. Böylece mimesis ( öykünme, taklit) kuramı oluşur. Mimesis kuramının oranlara, klasik armoni kurallarına ve geometriye dayalı ilgisinin yüzyıllardır insan zihninde yer alması sanatçıları seçme yapmaya zorlamış ve mutlak güzellik anlayışına ulaşmak için ideal biçimler yaratılmıştır. İdeal sanatın kurucuları Yunanlı sanatçılardır. Yunan tanrı ve tanrıçalarında, Roma' da imparatorluk tasvirlerinde, Rönesans' ta genel figür anlayışı içerisinde kullanım bulan bu anlayıştan, modern dönemde de lider tasvirleri söz konusu olduğunda yararlanılmıştır. İKONOGRAFİ (Iconography) : (1) Dinsel içerikli sanat yapıtlarında dinsel olay ya da kişi ile ilgili tipleşmiş hatta bir ölçüde standartlaşmış biçim düzenlerini veya kalıplarını inceleyen bilimsel disiplin. (2) Simgesel dil. IŞIK - GÖLGE (Chiarascuro) : Tek renkli resimlerde ton farklılıklarıyla elde edilen aydınlık ve karanlık alanları tanımlar. Resimden önce ağaç baskıda uygulanan ışık- gölge karşıtlığı figüre heykelsi bir görünüm kazandırır. Resim alanında önce Leonardo da Vinci' nin yapıtlarında uygulanmakla birlikte, Barok dönemde yaygınlık kazanır ve Romantik dönemde de yoğun duygusal etki yaratmak amacıyla kullanılır. Çizgisel bir kompozisyonda ışık genel anlamda kullanılırken, Leonardo sonrasında ve özellikle de Barok dönemde genellikle kompozisyonun bir köşesinden geldiği düşünülen diagonal ışık kullanımı söz konusudur ve kompozisyonun ışıklı kısmı belirginlik kazanır. Böylelikle Barok resim bir tiyatro sahnesi kullanılan ışık da takip ışığı gibi algılanır. Işığın verdiği imkanlar çerçevesinde sınırlanan kontur çizgisinin eriyip arka fondaki gölgeli kısma geçmesi ışık- gölge kullanımına dayalı kompozisyonların tipik özelliğidir. İZOKEFALİ : Bir KOMPOZİSYON'da tüm figürlerin boy ve önem farkı gözetilmeksizin başları aynı hizzaya gelecek biçimde yerleştirilmesi. Özellikle YUNAN sanatının Klasik Dönem kabartmaları için kullanılan bu terim, RESİM ve GRAFİK SANATI'nda da geçerlidir. J »» JANR-TÜR RESMİ (Genre): 17. yy itibariyle burjuva kesiminin gündelik yaşamını gerçekçi bir biçimde betimleyen küçük boyutlu resimler için kullanılmaktadır. Tür resminin konusunu orta sınıfın ve de özellikle de köylülerin yaşamı oluşturur. 17. yy Hollanda' sının Protestan kesiminde öne çıkan bu tür resimler, boyutları itibariyle burjuva kesiminin evlerine de girebilmiştir. Karşıt görüşler bulunmakla birlikte bu resimlerde Protestan ahlakının yüceltildiği ve resimlerin herbirinin ahlaki çıkarımlar sağladığı bilinir. |
07.02.09, 23:21 | #5 |
YÖNETİCİ
Üyelik tarihi: Feb 2009
Üye No: 2
Mesajlar: 1.665
Konular: 1221
Bulunduğu yer: İstanbul
|
K »»
KADRAJ : Her türlü resimsel düzenin çerçeve sınırlarının belirlenmesi işlemi. Özellikle fotoğraf sanatı ürünleri için kullanılır. KAPALI KOMPOZİSYON (Closed Composition) : Resim sanatında bir yüzey üzerinde betimlenen tüm "gerçeklik"in kompozisyonun sınırları içinde bulunması durumu. Böyle bir kompozisyonda betinin tümü resim düzlemi içinde bulunmak zorundadır; sadece bir kesiminin resmedilmesi söz konusu olamaz. Doğal gerçeklik düzleminde betimlenmesi amaçlanan tüm nesneler düzenli bir "istif" içinde bakış açısı içinde yer almazlar. Kapalı kompozisyon bunları sanatsal gerçeklik düzleminde yeniden ürettiği zaman, hepsi bakış açımız içinde bulunuyormuşçasına betimler. Kapalı kompozisyonun en belirgin örnekleriyle Rönesans sanatında karşılaşılır. Bu tür örnekler, resim düzlemi üzerinde betimlenenin dışında dışın da kalan dünyayla ilgili hiçbir ipucu vermezler. Buna karşılık, karşıt uç olan açık kompozisyonda ve onun en yoğun kullanıldığı Barok'ta, betiler doğadan alınmış bir kesitmişçesine kompoze edilir. Doğal gerçeklik kompozisyonu sınırlarının ötesinde de varlığını sürdürmektedir; resim bu izlenimi vermeyi amaçlar. KARŞITLIK (Contrast) : Resmin diğer tüm unsurları arasındaki karşıtlıklar resmin anlatım olanaklarının en önemli unsurlarından birisidir. KARŞI SANAT : Dadacılar'ca öne sürülen bir terim. Her tür akademikleşmiş sanata karşı olan dada akımı yandaşlarınca günün geçerli tutucu eğilimlerini eleştiri amacıyla üretilen tüm yapıtları niteler. Bu eleştirel tutum bir pisuarın sanat yapıtı olarak sergilenmesine dek varmıştır. İster eklektisist ister modern doğrultuda olsun, sanatta yaratma sorunuyla ilgilenen tüm anlayışları yadsımıştır. Karşı-sanat yandaşları için bir biçim bulma ya da oluşturma kaygısı söz konusu değildir. Onlar biçimleri veya sanatsal öğeleri, ancak, çevrelerindeki nesneler arasından seçerler; ama, kendileri bir üretime kalkışmazlar. KISALTIM (Rakursi) : Resim sanatında tek bir figürün ya da nesnenin, derinlik duygusu verecek şekilde betimlenmesi anlamına gelen terim, derinlik dugusunu yanılsama yoluyla yaratması açısından bir perspektif türü olarak kabul edilir. Kısaltımda, betimlenen nesneye ya da figüre belli bir uzaklıktan ya da alışılmadık bir açıdan bakıldığında ortaya çıkan biçimbozmalar yumuşatılarak tuale aktarılır. Örneğin; yatan bir figürün ayak ucundan bakıldığında, ayaklar olduğundan büyük, baş da küçük görünür. Kısaltımı kullanan sanatçı, ayakları göründüğünden küçük, başı da o oranda büyük vererek biçimbozmaları yumuşatır. Sanat tarihinde kısaltımın en iyi bilinen örneği Mantegna'nın Ölü İsa adlı kompozisyonudur. KITSCH : Özellikle 20. yy içinde üretilmiş çeşitli nesnelerde rastlanan zevksiz, kökeni belirsiz ve estetik değer taşımayan bir tasarım anlayışını nitelemek için kullanılan bir terim. Türkçe'de yakın anlamlı olarak "rüküş" sözcüğüyle karşılanabilir. Kitsch, grafikten endüstri tasarımına ve mimarlığa kadar uzanan geniş bir alanda estetik düzey düşüklüğünü nitelemek için kullanılır. Stuttgart'ta bu tür ürünleri sergilemek için bir de müze açılmıştır. KOLAJ (Collage) : Dadacılarca yaratılmış bir resim tekniği. Elde mevcut her türlü basılı, çizili ya da fotografik malzemenin bir yüzey üzerine yeni bir kompozisyon oluşturacak düzende yapıştırılmasıyla elde edilir. Böylelikle, kendileri sanatsal nitelikte olmayan çeşitli malzemeler, yalnızca yeni bir kompozisyon oluşturmak için kullanılmaları sayesinde bir sanat yapıtı meydana getirirler. Bu durumda sanatsal üretim süreci, sadece bir kompoze etme etkinliğine indirgenmiş olur. KOMPOZİSYON (Composition) : Bir sanat yapıtında öğelerin düzenlenmesi - bir ölçüde iskelete benzetilebilir - vazgeçilemez ancak görünmez olan alt yapı... KONSTRÜKSİYON (Costruction) : (1) Bir yapıda taşıyıcı nitelikte olan ya da olmayan bütün imalatlar. Bir inşa etme eylemi sonucunda ortaya çıkan ve bir araya gelerek yapıyı oluşturan öğeler bütünü. (2) İnşa etme etkinliği. Yapım. KONTRAPOSTO ya da KONTRAPOST (Contrapposto) : Resim ve heykelde insan betisi resmedilir ya da heykeli yapılırken kullanılan klasik duruş (poz) biçimlerinden biri. Bu pozda ayakta duran kişi, kalçası ve bacaklarıyla gövdesinin üst kesimi hafifçe farklı yönlere dönük olarak betimlenir. Sözcüğün kökeni İtalyanca "contrapposto"dur. KONTUR (Contour): Dış çizgi. Bir nesnenin dış hatları, sınırları anlamına gelen terim, nesnelerin silüetlerinin ya da kütle içindeki biçimlerinin çizgisel olarak belirlenmesine yarar. KROKİ (Sketch) : Resim sanatında yalnızca çizgi ile yapılan ve ana hatları gösteren, ayrıntılara inmeyen taslak. Kroki bir yapıtın ön çalışması niteliğinde olabileceği gibi, böyle bir amaç gözetilmeden de yapılabilir. "Eskiz" sözcüğü ile yakın anlamlıdır. Mimarlıktaysa, daha çok, bir yapıyı çevresiyle birlikte gösteren ayrıntısız ve şematik bir plan anlamına gelir. KROMATİK (Cromatic) : Sanat yapıtında "renkli" anlamında niteleyici olarak kullanılır. |
07.02.09, 23:25 | #6 |
YÖNETİCİ
Üyelik tarihi: Feb 2009
Üye No: 2
Mesajlar: 1.665
Konular: 1221
Bulunduğu yer: İstanbul
|
M »»
MEKAN (Space, Espas) : Uzayın sınırlanmış parçası. Mimarlık mesleğinin konusunu oluşturur. Aynı zamanda, mekan bir mimari ürünün vazgeçilmez tek niteliği, bir mimari ürünü var eden temel koşuldur. Bir mekan oluşturmak için onun mutlaka her yönden kesin engellerle sınırlanması gerekmez. Mekanı oluşturan sınırlama fiziksel olabileceği gibi, yalnızca görsel de olabilir. Örneğin, ışık herhangi bir somut engel niteliği taşımadığı halde, bir mekanı belirleyebilir. Mekan yalnızca bir yapının "içi" olarak düşünülmemelidir; yapıların tek başlarına ve diğer yapılarla birlikte oluşturduğu bir "dış mekan"da söz edilebilir. Ayrıca, mekan bir mimari ürünün dördüncü boyutudur. Bir yapıyı üç boyutlu bir kitle olmaktan çıkaran özellik bir mekana sahip olmasıdır. Yapı onun sayesinde, en, boy ve yüksekliğin ötesinde bireyin devingenliğinden kaynaklanan anlık yaşantılarla edinilen bir mekan boyutu kazanır. Mekan boyutunun kişinin devingenliğinden ötürü, sayısız yaşantılar yaratabilme niteliği mimarlıkta birinci boyuttan bahsedebilmeyi olanaklı kılmaktadır. MODELAJ - MODELASYON : Kil ya da balmumu gibi yoğrulabilen malzemelerle üç boyutlu plastik biçim oluşturma anlamına gelir. Bu biçim heykel yapımında döküm ya da model için kullanılabileceği gibi, sanatsal bir ürün olarak da değerlendirilebilir. Terim; resim, çizim ve fotoğrafçılıkta ışık, ton karşıtlığı, renk ve perspektif denetimiyle iki boyutlu biçimlere gerçekteki üç boyutluluk yanılsamasını kazandırmak için yapılan uygulamayı karşılar. MODLE ETME (Modelling) : Resimde gölgeleri, gölgelemeyi ve ışıklı noktaları kullanarak biçimlerin gerçek oldukları ve hacme sahip oldukları yanılsamasını sağlama tekniği. MONOKROMİ (Monochromy) : Bütün görsel sanatlar ve mimarlıkta tek renklilik. Yalnızca siyah ve çeşitli gri tonları kullanılarak yapılabileceği gibi, aynı rengin tonlarıyla da gerçekleştirilebilir. Polikromi (çok renklilik) sözcüğünün karşıt anlamlısıdır. MOTİF (Pattern) : Bir yapıtta yinelenen çizgi ve renklerin her birine verilen ad. MULAJ (Moulage, Impression) : (1) Heykel yapımı için alçı ya da !!!!l eriyiğini kalıba dökme işlemi. (2) Herhangi bir nesnenin alçı ya da bal mumu ile kalıbının alınması işlemi. (3) Yukarıdaki işlerin sonucunda elde edilen kalıp. MSURHMK (kıs.) : Mimar Sinan Üniversitesi Resim Heykel Müzesi Koleksiyonu N »» NAİF RESİM (Naive Painting) : Herhangi bir mesleki eğitim görmemiş ressamlarca üretilen ve çocuksu bir betimleme anlayışını yansıtan resim sanatı ürünleri. Naif resim perspektifin kuralların yadsıyışı ve çocuksu anlatımı dışında genel üslup özellikleri göstermez. Naif ressamlarca geliştirilen teknik ve üsluplar, hemen daima kişisel niteliktedir. Bunlarda çoğu kez büyük bir ayrıntı zenginliği gözlemlenir. Dış gerçekliği akademikleşmiş yanılsama teknikleriyle değil de, adeta "masum bir gözle" algılayıp betimlemeleri açısından sanatsal değer taşırlar. 19. yüzyılın ikinci yarısında beliren Naif Resim' in en tanınmış ustaları H. Rousseau ve G. Moses'dir. NONFİGÜRATİF SANAT (Non-Figuritive Art) : Resim ve heykelde, gerçek varlık ve nesnelere gönderme yapan betileri kullanmayan sanat anlayışı. Non figüratif sanatta betiler gerçek birer nesne ya da varlık olarak tanınamazlar. Onlar yalnızca sanatsal gerçeklik düzleminde varolurlar. "Non-figüratif sanat" sözcükleri günümüzde artık sanat yazını alanında pek kullanılmamaktadır. Sözcük anlamının "betisel olmayan sanat" oluşu nedeniyle, "nonfigüratif" nitelemesi gerçekte bu sanat anlayışını tam olarak anlatamamaktadır. Hangi anlayışta üretilirlerse üretilsinler, tüm resim ve heykel yapıtları betisel niteliktedir. Dolayısıyla, ayırıcı ölçüt bu değil, betilerin gerçek varlıklara mı, yoksa sanatçının imgelem dünyasına mı gönderme yaptığıdır. Bundan ötürü, nonfigüratif sanat yerine günümüzde Soyut Sanat terimi yeğlenmektedir. NÜ (Nude) : Resim ve heykel sanatında çıplak kadın betisi. İlk olarak Antik Yunan ve Roma sanatlarında görülen nü, Ortaçağ'da hemen hemen ortadan silinir. Bu dönemde çıplak kadın betisi sadece Havva'yı ve cehennemde cezalandırılma sahnelerini resmetmek için kullanılmıştır. Rönesans nü'yü yeniden keşfederek geniş ölçüde uygulamıştır. Bu dönemden başlayarak kullanımı Avrupa sanatında hiç azalmadan sürer. İslam ve genel olarak Doğu sanatlarında ya hiç, ya da pek seyrek görülür. O »» OEUVRE (Oeuvre) : Fransızca kökenli bu sözcük, bir sanatçının yaşamı boyunca ürettiği tüm yapıtları ifade eder. Türkçe'de çok seyrek kullanılır. ORAN (Proportion) : Resimde oranlar ile çok farklı yanılsamalar sağlanabilir. ÖNE ÇIKARMA (Emphasis) : Resmin içindeki bir veya bir kaç öğenin vurgulanması. ÖZGÜN BASKI (Print) : Çeşitli basım teknikleriyle çoğaltılmış resimsel sanat yapıtı. Bir yapıtın özgün baskı sayılabilmesi için çoğaltılmak amacıyla yaratılması gerekir. Örneğin, ünlü tabloların basım yoluyla çoğaltılması (reprodüksiyon) tekniği bir özgün baskı türü değildir. Özgün baskı yapımında her türlü kazı resim tekniği yanında, serigrafi, taşbaskı vs. gibi teknikler de kullanılır. P »» PANORAMA (Panorama) : (1) Bir doğal ya da kentsel manzarayı ufka kadar uzanan ve çok geniş bir bakış açısıyla betimleyen resim. (2) Büyük boyutlu panoramaları sergilemek amacıyla inşa edilmiş yapı türü. Silindir biçiminde olan ve ışığı üstten alan bu yapılarda, resim tüm düşey yüzeyleri kesiksiz olarak kaplar ve silindirin tabanında bulunan yükseltilmiş bir platformdan seyredilirdi. Bu türden ilk gösteri 1799'da Paris'te R. Fulton tarafından yapılmış, sonraları, 19. yüzyıl boyunca tüm Avrupa kentlerinde yaygınlaşmıştı. Panorama yapılarında genellikle doğal görüntüler ve savaş sahneleri sergilenirdi. PENTÜR (Painting) : Yağlıboya tablo anlamında kullanılır. Kökeni Fransızcadır. PERSPEKTİF (Perspective) : Üç boyutlu gerçeklikleri iki boyutlu resim düzlemi üzerinde betimleyerek, üçüncü boyut yanılsaması yaratma işine yarayan bir resim ve çizim tekniği. Antikite de bugünkü anlamıyla perspektif tekniği kullanıldığı söylenemezse de, örneğin, Pompei duvar resimlerinde üçüncü boyut verme çabası önemli bir yer tutar. Fakat, gerçek perspektifin ancak 15. yüzyılda Rönesans'la birlikte ortaya çıktığı kesindir. PİGMENT : Her türlü boyanın renk verici ana maddesi. PİTORESK (Picturesque) : Estetik etkiyi matematiksel düzen bağıntılarıyla değil de, doğadaki gibi bir rastlantısallıkla elde etmeye çalışan her tür sanatsal tutumu niteler. 18.yy İngiliz bahçe tasarımı Yakınçağ'da pitoresk tutumun ilk örneklerini vermiştir. Bu dönemde doğanın Barok'taki gibi geometrik biçimde düzenlenmesi yadsınıp doğal öğeler kullanılarak "düzenlenmemiş", "el değmemiş" doğa izlenimi yaratacak bahçeler oluşturulmaya çalışılmıştır. Aynı tutum hemen hemen zamandaş olarak resim sanatında da görülür. Bu anlayıştaki resimler doğayı bir yandan "olduğu gibi" yansıtmaya çabalarken, öte yandan da, onu "yabani" olmaktan uzaklaştırmışlardır. Dolayısıyla, pitoreski romantizmden bağımsız düşünmek olanaksızdır. PLAN (Plan) : Bir nesnenin ya da yapıtın yatay bir düzlem üzerindeki izdüşümü. Milattan 1500 yıl öncesine ait Mezopotamya tabletleri üzerinde bile planlara rastlandığına göre, kullanımının çok eski olduğu anlaşılmaktadır. Eski Mısır'da da bilinirdi. Antikite'de özellikle de Roma'da plan yapımı mimari etkinliğin önemli bir parçasıydı. Ortaçağ başlarında işe, 11. ve 12. yy.'a dek, mimari planlar yapımı tek çizgili basit krokiler çizmekten öteye gidemezdi. Bu durumun Gotik üslubun başlangıcıyla birlikte değiştiği ve plan yapımının yeniden ortaya çıktığı görülür. Rönesans'ta ise, plan vazgeçilmez bir mimari projelendirme tekniği olarak yerini iyice sağlamlaştırmıştır. Türkiye ve İslam ülkelerinde mimari planların kullanımı konusunda elimizde pek çok bilgi olmasına karşın, Türkistan'dan 16.yy'a, Türkiye'den ise 18. yy'a ait bazı örnekler dışında, elde çizili belge yoktur. Bu örneklerde modüler bir ızgara kullanılmıştır. POLİKROMİ (Polychromy) : Görsel sanatlar ve mimarlıkta çok renklilik. Özellikle mimarlık alanında rastlanılan bir sözcüktür. Diğer sanatlarda çok büyük ölçüde kullanıldığından, bunların ürünlerini polikromiyle nitelemek pek gerekli olmaz. Buna karşılık mimarlık alanında polikromi ancak bazı çağlar ve üsluplarda görülür. Örneğin Antik Yunan mimarlığı polikromiktir. Bugün yüzyılların aşındırması sonucunda doğal renklerine bürünen tapınaklar gibi önemli kamu yapıları, özgün durumlarında renkli bir dış dekorasyona sahiptirler. POLİPTİK (Polyptich) : (1) Avrupa sanatında üçten fazla sayıda birbirine bitişik resim levhasını içeren dinsel içerikli sanat yapıtlarına verilen genel ad. Bu tür yapıtlar genellikle kiliselerin sunak bölümlerine yerleştirildi. Rönesans'tan sonra poliptik yapılmamıştır. (2) Antik Roma'da üzerine yazı yazmak için kullanılan, birbirine bağlı, katlanabilir ikiden fazla levhayı içeren ahşap tablet. (3) Erken Ortaçağ'da Batı Avrupa manastırlarının emlak ve gelirlerinin kaydedildiği defter. POŞAT (Pochade) : Türkçe'de çok seyrek kullanılan sözcük Fransızca "Pochade" den kaynaklanır. Doğrudan doğruya doğa içinde yapılan renkli yağlıboya küçük resim eskizi anlamındadır. Page RankingİMİTİF (Primitive) : 1. M.S. 1500 yılından önce yaşamış ressamların çoğunlukla arkaik tarzda yapılmış resimlerine verilen ad. 2. Sanatta, kendini eğitmiş ve/ya resimlerinde sade bir üslup kullanan sanatçıların çalışmaları. 3. Afrika Zencileri, Okyanusya ve Amerikan Kızılderilileri'nin sanatı. Terim, bu anlamıyla üçüncü dünya ülkeleri sanatını aşağılayıcı bir niteliğe sahiptir. Page RankingİMİTİVİZM (Primitivism) : 1. İçinde primitif öğeler taşıyan sanat. 2. Rusya'da 1905 ile 1920 arasında gelişen, kübizm ve fütürizm düşüncesi ile Rus halk sanatının etkisinde gelişen sanat hareketi. Larinov, Goncharova ve Malevich'in ilk dönem çalışmaları örnek gösterilebilir. |
07.02.09, 23:29 | #7 |
YÖNETİCİ
Üyelik tarihi: Feb 2009
Üye No: 2
Mesajlar: 1.665
Konular: 1221
Bulunduğu yer: İstanbul
|
Q »»
QUADRATURA (Quadratura) : Bir yapıda tavan ya da duvar üzerine resmedilerek, içinde yeraldığı mekanın devam ettiği yanılsamasını yaratan resim. Özellikle Barok iç mekan düzenlemelerinde çok sık biçimde uygulanmıştır. Örneğin bir duvar boyunca uzanan gerçek boyutlarda bir mimari iç mekan perspektifi quadratura sayılır. R »» READY-MADE (İngilizce) : Bir sanat yapıtı olarak benzerleri arasından seçilip değerlendirilmiş, üzerinde bir değişiklik yapılmaksızın kullanılmış ya da üzerindeki değişiklik sadece üretimi sırasındaki rastlantılara bağlı olarak ortaya çıkmış endüstri ürünü obje. İlk kez Dada Akımı'nın ünlü beyni M. Duchamp tarafından öne sürülmüştür. Gerçekte, bir sanat yapıtı olmaktan çok, sanat alanındaki geleneksel yaratma yöntemlerine bir eleştiri olarak yorumlanabilir. RENK (Color) : Üç temel renk vardır : kırmızı, mavi ve sarı. Siyah renk değildir; çünkü üzerinde ışığın yansıyabileceği boya yoktur. Beyaz ise gökkuşağındaki tüm renklerin yutulmasından kaynaklanır. RENK (Hue) : Renk tonu, renk. Bir renge daha teknik ve spesifik olarak deyinilirken kullanılır. RESİM DÜZLEMİ (Picture Plane) : Resim sanatında üç boyutlu nesne ve varlıkların iki boyutlu olarak üzerinde betimlendiği düzlem. Kullanımı tüm uygarlık ve üsluplarda farklıdır. Örneğin Rönesans ve sonrasında Modernizm'in başlangıcına dek, Avrupa resim sanatını nesnelerden sanatçının gözüne gelen ışınların kestiği saydam bir düzlem olarak değerlendirmiştir. Bu anlamıyla resim düzlemi sanatçının gördüğünü, "gördüğü biçimde" resmetmesini sağlayan bir araçtır. Oysa, diğer toplumların resim sanatlarında resim düzlemi ancak varsayımsal bir gerçeklik taşır. Batı sanatında "resmetmenin aracı" olan resim düzlemi, diğer toplumlar için "resmin amacı" dır. Gerçekler izdüşümüyle onun üzerine saptanmaz; tam tersine, gerçekleştirilmek istenen şey, betileri onun üzerinde amaçlanan etkiyi verecek biçimde kompoze etmektir. Dolayısıyla, nesnelerin gerçekte nasıl göründükleri değil, resim düzlemi üzerinde nasıl düzenlendikleri sorunu ağırlık taşır. Örneğin, Türk resim sanatı bu anlayışla çalışmıştır. RESİMSİ (Painterly) : İlk kez ünlü İsviçreli sanat tarihçisi Wöfflin tarafından ortaya atılan ve resim sanatı tarihinde görülen iki karşıt anlayıştan birini anlatmak için kullanılan bir terim. Almanca olan özgün biçimi "malerisch"tir. Rönesans'ta rastlanan kesin konturla sınırlanmış resimsel betiler yapma anlayışına karşıt olarak, Barok'ta betilerin oluşturulmasında çizgi ağırlık taşımaz; renk nüansları ve tonlarla ışık - gölge düzeni betiyi vareden ana ögelerdir. Bu resmetme anlayışı "resimsi" olarak nitelenir. RETROSPEKTİF (Retrospective) : Retrospektif, "geriye bakış" anlamına gelir. "Retrospektif Sergiler" ise bir sanatçının sanat yaşamı boyunca gerçekleştirdiği yapıtlardan örneklerin irdelendiği ve değerlendirildiği toplu sergilemeler için kullanılan bir terimdir. RİTM (Rhythm) : Gözle görülebilir devamlı biçimlerin tekrarı ile elde edilen akıcılık veya devamlılık. Ölçülü vurguların kullanılması. Renkler, motifler veya fırça ve/veya spatul darbeleri ile yakalanan müzikaliteler... RÖPRODÜKSİYON (Reproduction) : Bir sanat ürününün, özellikle resmin çoğaltılması. Bu işlem genellikle basım yöntemleri kullanılarak yapılır. Bir sanat eserinin bu anlamda çoğaltılması ve röprodüksiyon sayılabilmesi için, özgün yapıtın gerçekte tek nüsha olarak yapılmış olması gerekir. Röprodüksiyonu kopyadan ayıran özellik, onun taklit olmayıp, yalnızca özgün yapıtın özgün tekniği dışında bir teknikle yaniden üretilmesidir. S »» SALON (Salon; Room) : Fransız Krallık Resim ve Heykel Akademisi üyelerinin sergilerine verilen ad. Sözcük bu sergilerin Louvre'daki Apollon Salonu'nda açılmasından kaynaklanmaktadır. Sergi 1737'den Fransız Devrimi'ne kadar iki yılda bir, daha sonra ise, yılda bir açıldı. Akademizmin katı kurallarına bağlılığından ötürü, ileri sanatsal çabaları reddetmesi yoğun tepkilere neden olunca, 1863'te salona alınmayan sanatçılar için III. Napoleon'un buyruğuyla ayrı bir Salon des Refusés açıldı. 1881'de yeniden örgütlenen salon, hala yeni ve ilerici eğilimlere karşıt tutumunu sürdürmektedir. SFUMATO TEKNİĞİ : Resim ya da çizimde, renk ve tonlar arasında yumuşak geçişleri sağlayan gölgeleme yöntemi. İlk kez Leonardo da Vinci tarafından uygulanan bu yöntem, çoğu kez aydınlık alanlardan karanlık alanlara geçişlerde kullanılır. Bu tekniğin geliştirilmesiyle 15. yüzyılın keskin dış çizgili biçimleri belli bir yumuşaklık kazanmıştır. SHADE (İngilizce) : Bir rengi daha koyu yapmak için siyah eklenir ise, ortaya çıkan renge "shade" denir. SICAK (Warm) : Bazı renkler bize sıcak şeyleri anımsatırlar, kırmızılar gibi. Kırmızılardan ve sarılardan elde edilen renkler- toprak tonlarında olduğu gibi güçlerini yitirseler de- sıcak renklerdirler. SİNKRETİZM (Syncrethism) : (1) Aynı sanat yapıtı üzerinde farklı anlayış, üslup ya da akımların sentezleşmemiş nitelikte bir bütün olarak yer almaları durumu. (2) Bir ülkede sanatsal yaratımın henüz sentezine ulaşamamış, dolayısıyla, farklı odakların etkilerini seçilebilir biçimde yansıtması durumu. SİMETRİ, ASİMETRİ (Symmetry, Asymmetry) : Simetri, parçaların orta eksenin iki yanında, biçimlerin, motiflerin ve renklerin eşdeş olacakları biçimde düzenlenmeleri sonucunda har iki yarımın birbirinin yansıması olmasıdır. Asimetri ise, orta çizgi ile bölünen karşıt yanların parçalarının eşdeş olmadığı bir düzenlemedir. SOĞUK (Cool) : Bazı renkler bize soğuk olan şeyleri anımsatırlar; buz grileri veya teskin edici maviler gibi. Her renk beyaz katılarak daha "cool" yapılabilir. ŞASİ : Tualin üzerine gerildiği ahşap çerçeve. ŞÖVALE RESMİ (Easel Painting) : Şövale üzerinde yapılan ve taşınabilir boyuttaki küçük yağlıboya resim. 17. yy'da burjuvazinin gelişimi sonucunda yaygınlaşmış ve resmin evlere girmesine olanak vermiştir. Önceki dönemin dinsel konulara ağırlık veren büyük boyutlu resim yapıtlarına karşıt bir din dışı sanat anlayışının doğuşuyla eş zamanlı olarak belirmiştir. T »» TEMPERA (İngilizce) : Boyar maddenin tutkallı suyla, genellikle de yumurta akıyla karıştırılmasıyla elde edilen bir boya türü ve bu boya kullanılarak yapılmış resim. Tempera Ortaçağ'da sık kullanılmış, 15. yy'dan sonra yağlıboya resmin gelişmiyle birlikte ortadan kalkmıştır. TERRACOTTA (İngilizce) : Her tür pişmiş topraktan yapılmış kullanım eşyasının genel adı. Tuğla, kiremit gibi kaba yapı malzemeleri pişmiş toprak ya da keramik sayıldıkları halde, terracotta değildirler. TERS PERSPEKTİF (False Perspective) : Resim sanatında kaçış noktasının, betilerin ardında ve ufuk çizgisi üzerinde değil, betilerle seyirci arasında yer aldığı perspektif türü. Böyle bir perspektifte betilerin seyirciye göre daha uzakta olan kesimleri küçük görüneceklerine, aksine daha irileşirler. Bu nedenle betimlenen nesneler gerçektekinin tam tersi bir görünümde resmedilmişlerdir. Ters perspektif Ortaçağ boyunca hem Batı, hem de Doğu sanatında egemen olmuştur. Batı'da Rönesans'la birlikte ortadan kalkar. TINT (İngilizce) : Bir renge onu daha açık yapmak için beyaz eklendiğinde ortaya çıkan renk bir "tint"tir. TİPOLOJİ (Typology) : Bir sanat dalında ya da onun belirli bir alanındaki tüm yapıtların ya da yapıtı oluşturan tek tek ögelerin incelenerek, tiplerin belirlenip gerçek örneklerin bunlara göre sınıflanması işlemi. Örneğin, resim sanatında tüm Rönesans Madonna'larının bir tipolojisi yapılacabileceği gibi, mimarklıkta da Mardin konutlarının pencere tipolojisi oluşturulabilir. TON (Tone) : Boyalı bir cismin planlarının aydınlık ve karanlık dereceleri. Nesnelerin çeşitli bölgeleri birbirleriyle karşılaştırıldıklarında, aralarındaki açıklık ve koyuluk farklarına ton denir. TOPLUMSAL ÇERÇEVE, KAPSAM, BAĞLAM (Context) : Bir yapıtın içinde gerçekleştirildiği sosyal veya tarihsel ortam. Tüm sanatçılar etkileşim içinde oldukları değerleri ve gelenekleri olan sosyal çevrelerde çalışırlar. Bir sanat yapıtının içinde gerçekleştirildiği koşullar üzerine düşünmek üç açıdan önemlidir. İlki , onu gerçekleştiren sanatçı veya içinde yaratıldığı kültür hakkında bilgi edinmemizi sağlamasıdır. İkinci olarak gözden kaçırmamız gereken bir nokta, bir yapıta baktığımızda veya ondan bir şeyler öğrendiğimizde, bunların içinde yaşadığımız zaman, deneyimlerimiz ve inançlarımız nedeniyle önyargılı olabileceğinin bilincine varmaktır. Bizim yorumumuz, resmin yaratıldığı devirdeki yorumdan oldukça farklı olabilir. Üçüncü olarak, bir yapıtın bir kitapta yer alan imgesinin, gerçekleştirildiği yapı içerisinde olduğundan da, halkın izlemesi için konduğu müzeden de farklı algılanacağıdır. Bir sanat eserinin içinde yer aldığı güncel kapsam da bizim onun hakkında ne düşündüğümüz üzerinde belirleyici olabilir. TOPOGRAFİK SANAT (Topgraphical Art) : Doğada büyük boyutlu topografik değişiklikler yaparak yapıtlar oluşturmaya yönelen sanat dalı. Topografik sanatçılar, genellikle inşaat makineleri kullanarak, yapay yeryüzü şekilleri yaratmaya çalışırlar. 1960'larda beliren topografik sanat, özellikle ABD'de izleyiciler bulmuştur. TOPRAK BOYA (Earth Colour) : Renkli taş ya da toprağın öğütülmesiyle elde edilen doğal boya. Maden oksitlerini içerir. Günümüzde sentetik boyaların belirişi sonucunda artık pek kullanılmamaktadır. TORSO (İngilizce) : Kollar, bacaklar ve baş dışında kalan insan gövdesinin heykeli. TRİPTİK (Triptich) : Birbirine menteşeli üç ahşap levhadan oluşan Avupa resim sanatı ürünü. Genellikle, kilisede sunağın üzerinde yeralmış ve ikonografik sahnelerle bezenmiştir. TROMPE-L' OEIL : Bir düzlem üzerinde sanat içeriği olan resimsel bir etki amaçlamaksızın, gerçeklik izlenimi vermeye çalışan her tür çizim, boyama vs. En basit trompe-l' oeil örneği olarak, sağır bir duvar üzerine yapılmış gerçek boyutlarında bir kapı resmi verilebilir. Böyle bir durumda resim yapma etkinliği tümüyle bir yanılsama yaratma işine indirgenmiş olmaktadır. TUŞ (Touche) : Yağlıboya resimde fırça darbesiyle yüzey üzerinde oluşan boya lekesi. İzlenimci resme dek ressamlar tuşların görülebilir olmasından özellikle kaçınmış ve homojen yüzeyler elde etmeyi amaçlamışlardır. İzlenimci resim ise, aksine, büyük oranda tuşların farkedilebilir nitelikte bırakılması tekniğini yeğlemiştir. Tuş kullanımının daha ön plana çıktığı bir resim akımı ise Taşizm'dir. U »» URNA (İngilizce) : Antik Roma'da taş, pişmiş toprak ya da tunçtan yapılan vazoya benzer kapaklı veya kapaksız kap. Sıvıların konulması için kullanıldıkları gibi, ölülerin küllerinin korunması amacına da hizmet ederlerdi. Ölülerin küllerinin içine konduğu urnalar üzerinde bir yazıt yeri bulunur ve buraya ölünün adı yazılırdı. Urnaların bezemeli ya da sade olanları vardır. UYGULAMA SÜRECİ/ İCRA (Process) : Yapıtın gerçekleştirilmesinin özellikleri, ayrıntıları, verileri. UYUM (Harmony) : Bütünü meydana getiren ilgili öğelerin/parçaların kendi aralarındaki iletişimi. W.Kandinsky'e göre : "Armoni, kompozisyondur." Müzikten ödünç alınan bu terim, resim unsurlarının tatmin edici veya hoşa gidecek biçimde düzenlendiği duygusunu dile getirir. V »» VALÖR (Valeur, Değer) : Bir tonun göreceli şiddeti veya bir tona ait kuvvet. Bir tondaki ışık ve gölgelerin derecesinin getirdiği fark. Renklerin içlerindeki siyah ve beyaz ile ilgilerinden doğan koyu-açık farklarına, değerlerine renklerin valörleri denir. VEDUTA : İtalyanca'da "görünüm" anlamına gelen sözcük, büyük ölçüde gerçeğe dayanılarak yapılan ayrıntılı kent resimleri, çizimleri ve oymabaskıları için kullanılır. Gerçeğe dayanmayan düşsel örnekler, "veduta ideata" ya da "capriccio" olarak anılır. İlk vedutalar büyük olasılıkla, Flaman manzara ressamı Paul Brill gibi İtalya'da çalışan kuzeyli ressamlar tarafından yapılmıştı. Ancak bu türün en başarılı ustaları Venedikli sanatçılardır. Bunların içinde en ünlüsü olan CANALETTO, Venedik'in tarihsel yapılarını gerçeğe son derece uygun betimlemiştir. Guardi ailesinden Francesco GUARDİ, babası Domenico ve ağabeyi Gianantonio da çok sayıda Venedik görünümü yapmışlardır. Francesco özellikle Caneletto'dan etkilenmiş, ama ondan daha özgür bir anlatım geliştirmiştir. Özellikle yapı kalıntılarını betimleyen Giovanni Pannini de önemli bir veduta ustasıydı. Bu türü oymabaskıya uygulayan sanatçıların başında gene 1941'de bir dizi aside yedirme baskı yapan Canaletto gelir. Mimar, arkeolog ve oymabaskı ustası PİRANESİ ise Roma'yı betimlediği veduta baskılarıyla tanınır. Çoğu düşsel olan bu dizideki görünümler, belli ölçek farklılıkları ve eklemelere karşın epeyce gerçekçidir. Düşsel veduta örnekleri arasında Canaletto'nun "Düklük Sarayı"yla San Pietro Kilisesi kubbesini aynı kompozisyonda ele aldığı çizimi ile William Marlow'un Londra'daki St. Paul Katedrali, Venedik'teki "Büyük Kanal'la Birlikte" adlı yapıtı sayılabilir. Y »» YANILSAMA (Illusion) : Resim sanatına özgü bir terim olan yanılsama, resimsel yapıtta yeralan betilerin gerçek dünyadaki nesne ve gerçeklikler olarak tanınabilmesi anlamına gelir. Betiler gerçeklikle gönderme yapan sanatsal ögelerdir; onları gönderme yaptıkları gerçeklikler olarak kavramak ancak yanılsamanın varlığı halinde olanaklıdır. Dolayısıyla, yanılsama gerçekliğin sanat yapıtında "yeniden üretilmesi" demektir ve çoğunlukla üç boyutlu olan gerçek varlıkların iki boyutlu bir yüzey üzerinde betimlenebilmesini sağlar. Bu amaçla perspektif, ışık - gölge ve modle gibi yanılsama teknikleri kullanılır. Bu teknikleri hiç ya da pek az kullanan ve dolayısıyla, resim düzleminin iki boyutlu olduğu gerçeğini aşmaya çalışmayan toplum ve çağların sanatlarında yanılsamadan söz edilemez. Z »» ZEMİN : Resim sanatında genel olarak PANO, TUAL ya da benzeri bir zemin anlamında kullanılsa da teknik açıdan zeminin BOYA'ya hazırlanmasıdır. Amaç, boya ile zemini ayırarak emiciliğini azaltmak ve boyaların parlaklığını sağlamaktır. ASTAR'la karıştırılmaması gereken zeminin hazırlanmasında farklı malzemeler kullanılır. Floransalı ressam ve sanat tarihçisi Cennino Cennini'ye göre, kimi zaman deri ya da tualle kaplanan panonun üstüne zemin olarak hayvansal kökenli tutkalla karıştırılmış alçı BAĞLAYICI olarak kullanılırdı. Ancak bu malzeme esnek olmadığından tuale uygun değildi. 8. ya da 10. yy'da yaşadığı düşünülen Heraclius, teknikleri anlattığı "De coloribus et artibus romanorum" (Resimde Eski Uygulamalar: British Museum, Sloane 1754) adlı yapıtında, tualin önce şeker nişasta karışımı bir yapışkanla kaplandığını, üstüne de ince bir kat gesso sürüldüğünü belirtmiştir. İtalya'da kullanılan bir başka yöntemdeyse gesso'ya sabun ve bal eklendiği bilinir. 17.yy'da sanatçıların zemin olarak bitkisel zamk üstüne yağlı bir malzeme sürdükleri ve çabuk kuruması için içine doğal kurşun oksit kattıkları belirtilmektedir. Ancak bu yöntemin çok dayanıklı olmadığı görülünce alçı taşıyla tutkal karışımı bir zemin yeğlenmiştir. Pergamonlu hekim Galenos 2.yy'da beyaz alçı zeminin yansımasını azaltmak için hafif renkli sırların kullanıldığından söz eder. Benzer bir uygulama ortaçağ sonuyla RÖNESANS başında da kullanılmış; bir çok sanatçı zemin üstüne "imprimatura" olarak bilinen toprak rengi saydam bir sır (astar) çekmiştir Eczacıbaşı Sanal Müzesi; bu sözlüğün maddelerinin oluşturulmasında, yararlanılan Sanat Kavram ve Terimleri Sözlüğü (Metin Sözen / UğurTanyeli - Remzi Kitabevi), Güzel Sanatlar Terimleri Sözlüğü (Adnan Turani - Türk Dil Kurumu Yayınları), Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi (YEM Kitabevi) kaynak kitaplarının yazarlarına ve yayıncılarına teşekkür eder.
__________________
TUALİM
|
Bookmarks |
Etiketler |
sanat, sözlüğü |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Yunan Mitolojisi Sözlüğü - Yunan Mitolojik Sözlük - Yunan Mitoloji Sözlüğü | Gökkuşağı | Mitoloji / Mitoloji Tarihi / Mitolojik Kahramanlar ve Karakterler | 0 | 24.11.12 03:51 |
Mitoloji Sözlüğü - Mitolojideki Kelimelerin Anlamları - Açıklamalı Mitoloji Sözlüğü | Gökkuşağı | Mitoloji / Mitoloji Tarihi / Mitolojik Kahramanlar ve Karakterler | 10 | 17.11.12 05:12 |
Mısır Mitolojisi Sözlüğü - Mitolojide Mısır Sözlüğü | Gökkuşağı | Mitoloji / Mitoloji Tarihi / Mitolojik Kahramanlar ve Karakterler | 0 | 10.10.12 23:28 |
Karagöz Sözlüğü | Tualim | Tiyatrolar, Tiyatro Oyunları (Skeçler ve Piyesler) | 16 | 14.12.09 06:23 |
Tezhip Terimleri Sözlüğü | Renklerin Dansı | Hat ve Tezhip Sanatı | 0 | 04.11.09 03:29 |